Galatasaray Spor Kulübü Yüzme Antrenörü Çiğil Gün Güler, Havuz&Sauna dergisine hem kariyer hayatından hem de yüzme sporundan bahsetti. Başarılı bir sporcu olarak başladığı kariyerinde antrenörlüğünün yanı sıra akademisyenlik de yapan Güler, gençlerin spora yaklaşımını da değerlendirdi. Türkiye’de yüzme sporunun geleceği hakkında tavsiyede bulunan Güler, “Sporcunun seçimine önem verilmesinin, devlete ait yüzme tesislerinin arttırılmasının, küçük kulüplere maddi destek verilmesinin, başarının devamı için zorunlu olduğu düşüncesindeyim.” ifadelerini kullandı.
Kendinizden ve spor kariyerinizden bahseder misiniz? Yüzme antrenörlüğüne nasıl başladınız?
Yüzmeye, 11 yaşında Galatasaray Spor Kulübü’nde başladım ve spor hayatıma 15 yaşında judo branşıyla devam ettim. 19-24 yaş arasında su topu oynamayı sürdürdüm. Yüzmede ve judoda Türkiye şampiyonalarında dereceler elde ettim. Su topunda beş defa Türkiye şampiyonu olan takımda görev aldım ve ilk defa kurulan Kadınlar Su Topu Milli Takımı oyuncusuydum.
Lisans eğitimimi, Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda, yüksek lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Egzersiz Fizyolojisi Ana Bilim Dalı’nda, doktora eğitimimi Marmara Üniversitesi Spor Sağlık Ana Bilim Dalı’nda tamamladım.
Marmara Üniversitesi’nde 1989 yılında başladığım akademisyenliğim, Spor Bilimleri Fakültesi’nde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmektedir.
Üniversitede verdiğim dersler sırasında; teorik bilgilerin uygulama alanıyla birleşmesi gerektiğini fark ettim. Bu amaçla eski sporcusu olduğum Galatasaray Spor Kulübü Yüzme Şubesi’nde önce eğitmen daha sonra antrenör olarak görev yapmaya başladım.
Galatasaray Yüzme Kulübü’nün yıllardır emek vermiş değerli bir antrenörüsünüz. Antrenörlüğünüzün yanı sıra aynı zamanda akademisyensiniz. Bu durumun sizi yorduğu ya da zorladığı zamanlar oluyor mu? Süreç yönetiminizden bahsedebilir misiniz?
Önceliğim tabii ki üniversitede vermem gereken dersler oldu. Derslerimden sonra, kulübüme gidip antrenman yaptırıyorum. Elbette bu süreç çok yoğun ama benim için çok zevkliydi. Ayrıca bir kadın olarak evde sorumlu olduğum eşim ve iki çocuğumun olması yoğunluğumu artırıyor. Yaklaşık 35 yıldır bu şekilde çalışıyorum. İtiraf etmem gerekir ki yorucu bir yaşam tarzı. Buna karşılık ailem için çabalamak, üniversitemde iş ortamımın huzurlu olması ve sporcularımın başarısı için uğraşmak, tüm zorluğu aşmama yardımcı oluyor.
Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde akademisyen olarak görev almaktasınız. Gençlerin spora bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bakış açısının geliştirilebilmesi için neler yapılabilir?
Eğitim verdiğimiz üç bölümümüz var: Antrenörlük Eğitimi, Beden Eğitimi Öğretmenliği ve Spor Yöneticiliği. 35 yılı düşünürsem öğrenci profilimiz çok değişti. Daha önceleri öğrenciler spor bölümlerini, idealleri için veya antrenör, öğretmen olmak için seçerlerdi. Şimdi ise hiçbir yere yerleşemeyip boşta kalanlar tercih ediyor. Tabi ki bu durum, kulüplerdeki ya da okullardaki kalitenin düşmesine neden oluyor.
“Yüzme Federasyonu’nun gayretleriyle, uluslararasında kazanılan madalya sayılarının artması kulüplerimizi harekete geçirdi”
Spor kulüpleri, sporun toplumsal hayatta sosyal rolünün ön plana çıkmasında, toplumla bütünleşmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Ülkemizde spor kulüplerinin yüzme sporuna verdiği önemi yeterli buluyor musunuz?
Ülkemizde değişmeyen tek konu var, futbol. Önemini, etkisini ve yerini hiç yitirmiyor. Medyada yayınlanan spor haberlerinin neredeyse tamamı futbol hakkında. Dolayısıyla halkın diğer spor branşlarıyla tanışması gecikiyor veya hiç gerçekleşmiyor. Bunun yansımasını amatör branşlarındaki lisanslı sporcu sayılarında görebiliriz. Sporda başarılı olan ülkeler ile bizi karşılaştırdığımızda yaklaşık 1/5 oranı çıkar. Örneğin; ABD’de 1 milyon çocuk arasından yüzücü çıkarken bizde 10 bin çocuk arasından seçilebiliyor. Tahminimce bu durum diğer spor branşları için de geçerlidir.
Son yıllarda yüzme sporu daha çok ön plana çıktı. Yüzme Federasyonu’nun gayretleriyle, uluslararasında kazanılan madalya sayılarının artması, kulüplerimizi de harekete geçirmiş ve yüzme branşına ayrılan bütçe artmıştır. Bu konuyla ilgili tartışılacak çok detay olduğunu da belirtmek isterim…
“Bir antrenörün en keyif aldığı an, yüzücüsünün derece olarak kendisini geliştirmesi veya hedeflediği madalyaya ulaşmasıdır”
Yüzücülerimizin yarışlara hazırlanma sürecini nasıl yönetiyorsunuz? Bu süreçte en keyif aldığınız ve en çok zorlandığınız şeyler nedir?
En önemli detay, yüzücüleri küçük yaştan itibaren alıp yetiştirebilmektir. Süreç ilerledikçe sporcu iletişimi daha sağlam daha bilinçli olmaktadır. Dolayısıyla antrenörün yüzücüsünü yarışa hazırlaması nispeten kolaylaşmaktadır. Nispeten diyorum, çünkü bir sporcunun yarışa hazırlanmasında sayısız etken mevcut. (Antrenman sayısı ve kalitesi, beslenmesi, psikolojisi, fiziksel durumu gibi).
Antrenörün bu etkenlerin hepsini tek başına iyileştirip sporcuyu yarışa hazırlaması mümkün değildir. Mutlaka ekip çalışmasına ihtiyaç vardır. Ve tabi ki bir antrenörün en keyif aldığı an yüzücüsünün derece olarak kendisini geliştirmesi veya hedeflediği madalyaya ulaşmasıdır.
Yüzme sporunu diğer spor dallarından ayıran yönler nelerdir? Yüzücülere kazandırdığı ayrıcalık ve avantajlardan bahseder misiniz?
Her spor birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Yüzme branşı için en basit ifadeyle şunu belirtebilirim; vücudun tamamının su içinde olması nedeniyle ek bir dirençle karşılaşıyor olması, kolların ve ayakların aynı anda hareket ediyor olması, yatay pozisyonda yapılıyor olması nedeniyle vücuda uygulanan basıncın daha fazla olması, az oksijen kullanılarak yapılıyor olması yüzmeyi diğer spor dallarından ayıran temel farklılıklardır.
Tüm bunların dışında; yüzmede başarılı olmak veya derece düşürmek için uzun yıllar, en az 8-10 yıl, gerekir. Dolayısıyla, yüzücünün bıkmadan ve sabırla iki duvar arasında antrenman yapması kolay değildir.
Buna karşılık, başarılı olan yüzücülerin kazandığı avantajlar fazladır. Örneğin; özel kolejlerde ve üniversitelerde burslu okuması, hatta yurt dışındaki üniversitelerden burslu okuma tekliflerinin gelmesi mümkün olmaktadır. Hâlâ ülkemizde, yurt dışındaki çok iyi üniversitelerde ücretsiz eğitim alan çok sayıda yüzücümüz vardır.
“Sporcu seçimine önem verilmesi, devlete ait yüzme tesislerinin artması, küçük kulüplere maddi destek verilmesi, başarının devamı için bir zorunluk”
Türkiye’de yüzme sporunun geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Yüzme sporunun gelişimi adına ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Yüzme Federasyonu’nun son yıllarda uyguladığı projeler sayesinde uluslararası başarılar art arda gelmektedir. Antrenörlerimizin gelişimlerinin ve tecrübelerinin artması başarıda çok büyük etkendir.
Sporcu seçimine önem verilmesi, devlete ait yüzme tesislerinin artması, küçük kulüplere maddi destek verilmesi başarının devamı için zorunlu olduğu düşüncesindeyim.
Türkiye’deki yüzme havuzu ve spor tesisleri konusunda neler söylemek istersiniz?
İstanbul’da sadece üç kulübün kendine ait yüzme havuzu bulunmaktadır. Hatta bunlardan Galatasaray’ın kullandığı havuz 10 yıllığına devletten kiralanmıştır.
Ülkemizdeki onlarca kulüp, özel okulların havuzlarını kiralayıp, çalışmalarını kısıtlı imkanlarla yapmaya çalışmaktadır.
Başarılı birçok yüzücünün yetiştiriyor ve eğitiyorsunuz. Yetiştirdiğiniz sporcuların yarışlardan derece elde ederek çıkması sizlere nasıl hissettiriyor?
Hangi branş olursa olsun bir antrenörün sporcusunu zirvede görmek hayalidir. Büyük keyiftir, mutluluktur, gururudur, işinin devamı için de büyük bir motivasyon kaynağıdır.
Önümüzdeki dönem nasıl bir tempo içerisinde olacaksınız? Güncel çalışmalarınızdan ve geleceğe dair planlarınızdan bahseder misiniz?
Umarım şimdiki tempomuz değişmez.
Son olarak söylemek istedikleriniz var mıdır?
Derginizde bana yer verdiğiniz için teşekkür ederim.
Bir cevap yazın