“Havuzlar, Peyzajda Vazgeçilmez Ögelerimizden Biri”
Peyzaj Mimarlığı, kırsal ve kentsel alanları insan yararı için bilimsel ilkeler çerçevesinde düzenlemenin yanı sıra insan mutluluğu, sağlığı ve konforunu da gözeten bir disiplini ifade ediyor. Bu noktada ise havuz ve su etkenleri önemli bir fonksiyonu oluşturuyor. TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi 14. Dönem Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Ömer Tarık Var, Peyzaj Mimarlığı’nda havuzun yeri ve önemini, projelendirme sürecinde dikkat edilmesi gereken kriterleri, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası olarak yürüttükleri çalışmaları, kültürel ve coğrafi koşulların farklılıklarının peyzaj tasarımlarına nasıl yansıdığını Havuz&Sauna dergisine anlattı.
Tarık Bey öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
Trabzon’da dünyaya geldim. İlk ve ortaöğrenimimi de burada tamamladıktan sonra yurt içinde ve yurt dışındaki mesleki gezilerimde baba mesleğini benimseyip lisans eğitimimi KTÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nde tamamladım.
2015-2016 yıllarında, 1992’de kurulan fidanlık, peyzaj proje tasarımı ve uygulaması üzerine faaliyet gösteren aile şirketimizi vekaleten yönettikten sonra 2016’da; peyzaj mimarlığı, mimarlık ve kentsel tasarım konularında hizmet veren şirketimizi İstanbul’da faaliyete geçirdim. Hâlâ bu şirketlerde yönetici pozisyonunda çalışmalar yürütmekteyim.
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi’nde 12. Dönem’de Yedek Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldım. Şu an içinde bulunduğumuz 14. Dönem’de ise Yönetim Kurulu Sayman Üyesi olarak görevime devam ediyorum.
Peyzaj Mimarlığı, doğal-kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi ele alan ve aynı zamanda insan yararını, mutluluğunu, güvenliğini, sağlığını ve konforunu, estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde kendinde toplayan bir disiplin… Peki havuz bunun neresinde?
Mesleğimiz kırsal ve kentsel alanlarda sadece bozulan alanları insan yararı için bilimsel ilkeler çerçevesinde düzenleyen, eski haline getiren bir disiplin değil aynı zamanda sizin de sorunuzda değindiğiniz gibi insan mutluluğu, sağlığı ve konforu için ele alan bir disiplin. Havuz ve su burada çok önemli bir fonksiyon üstleniyor. Zira su, hem görsel olarak hem de temas edildiğinde (havuz, göl, gölet deniz gibi) insanı dinlendiren, rahatlatan, rehabilite ve tedavi eden bir obje olarak karşımıza çıkıyor. Çok çeşitli özelliği ile havuzlar bu objelerin başında geliyor. Tüm yıl boyu kullanabildiğimiz havuzlar; insan yararına, mutluluğuna ve sağlığına en çok dokunan objelerin başında geliyor. Bu bağlamda; havuzların büyüklüğü, derinliği, sıcaklığı, barındırdığı su miktarı ve hareketliliği gibi konular biz tasarımcılar için büyük önem arz ediyor.
Havuzların yukarıda bahsedilen fonksiyonlarının dışında da etkilerini görüyoruz. Kentsel ve kırsal alanda yaptığımız çalışmalarda, havuzlarda kullandığımız suya hareket vermemiz ile su sesinin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini kullanıyoruz. Bazen Rönesans ve Barok bahçelerinde olduğu gibi dinamik ve hareketli; bazen de İslam bahçelerinde olduğu gibi musikiler ile şırıldayan ve oldukça dinlendirici bir ortam oluşturabiliyoruz.
Kısaca, bahsettiğim bu nedenlerden dolayı havuzlar peyzajda vazgeçilmez öğelerimizden biri oluyor.
Ülkesel, bölgesel, kentsel ve kırsal ölçekte fiziksel planlar içerisinde yer alan peyzaj mimarları için projelendirme sürecinde kültürel ve doğal değerlerin korunması için göz önünde bulundurulması gereken kriterler nelerdir? Ülkemiz mimarları bu konuda ne kadar bilinçli?
Mesleğimiz ve diğer yakın meslek dallarında karşılaştığımız çok önemli bir konu hakkında açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Elbette fiziksel planlamalar içinde, kültürel ve doğal değerler çok önemli bir yer tutuyor. Ancak bir kaynağın değerini bilmek ve uygun bir şekilde değerlendirmek için o kaynağın ve bileşenlerinin iyi bilinmesi, iyi analiz edilmesi gerekiyor. Peyzaj Mimarlığı mesleği olarak çok üst ölçekte çalışan bölge plancıları ile bizden daha alt ölçeklerde çalışan mimarların kesişiminde faaliyet gösteren bir disipliniz. Bizim çalışmamızın önemli bir kısmını; doğal yapı, diğer bir kısmını da kültürel yapı oluşturuyor. Maalesef jeolojik ve jeomorfolojik yapı, hidrolojik yapı, iklim, toprak, bitki örtüsü başta olmak üzere diğer doğal yapı faktörlerinin iyi etüt edilmeden yapılması, bazı üst ölçek çalışmalarda, yerleşime uygun olmayan alanlarda yerleşim yapılması, kentin hava koridorları olan vadilerin yapılaşmaya açılması, ulaşım hatlarında uygun olmayan güzergahların seçilmesi, aşırı eğimli alanların tarıma tahsisi vb. onlarca etmen sonucunda doğal yapı bozulmakta, erozyon, hava kirliliği, gürültü kirliliği, topraklarımızın ve sularımızın kirlenmesi gibi çevre sorunları yaşanmakta. Bu bağlamda Peyzaj Mimarları bu olumsuz etkileri en aza indirecek teknikleri uygulamada güçlük yaşamaktalar.
Tabi bu konuda hatayı sadece diğer meslek dallarına yüklememiz doğru olmaz. Peyzaj Mimarları, doğal yapı faktörlerini en iyi bilen meslek disiplini olmasına rağmen bitki türlerini bazen piyasada bulamaması, bazı zamanlar doğal türler bakımından yeterince bilgi birikimi olmaması, bazen de kamu ve özel sektörün isteklerine bağlı kalınarak doğal yapıda uygun olmayan egzotik bitkilerin yoğun kullanımı sonucu kentsel ve kırsal alanlarda zenginlik değil tür kirliliğinin oluştuğu bazı botanikçiler tarafından iddia ediliyor.
“Meslektaşlarımıza hizmet içi eğitimler veriyoruz”
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası olarak bu bilinci artırmak hedefiyle hayata geçirmiş olduğunuz çalışmalar var mı?
Elbette oda olarak gördüğümüz tüm bu eksikliklerin giderilmesi için öncelikle meslektaşlarımıza hizmet içi eğitimler veriyoruz. Gerek tasarım gerekse tür seçimlerinde doğal ve kültürel yapıya çok hassas davranılması gerektiğine yönelik seminer ve kurslar düzenliyoruz. Ayrıca konu hakkında ilgili ve etkin olarak başta belediyeler ve İstanbul Şube sınırları kapsamındaki tüm kamu kurum ve kuruluşlarındaki yöneticiler olmak üzere meslektaşlarımızla toplantılar yapıyoruz.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerini daha fazla hissettiğimiz zamanlardayız. Dolayısıyla doğayla uyumlu yaşam alanlarının yaratılması artık bir zorunluluk… Bitkilerle suyun bir araya geldiği biyolojik havuzlar yaşadığımız iklim krizinde önemli bir mücadele aracı olabilir mi?
Su, peyzajda ağırlıklı olarak iki şekilde kullanılıyor: Birincisi ve en çok ihtiyaç duyulanı; iklim koşullarına göre yılın belli ayları için zorunlu olan bitkisel dokunun sulamasında kullanılmasıdır. Bu, yeterince yağış alan bölge ve şehirlerde belki 2-3 ay gibi kısa sürede gerçekleşebilir. Yağışların az ve bitkinin en aktif olduğu vejetasyon süresinde yağışa sahip olmayan şehirlerde 7-8 ay gerekebilir. Bu tip su kullanımını en aza indirmek için gerek ağaç, ağaççık ve çalılarda, gerekse çok yıllık bitki ve mevsimlik bitkilerimizin tasarımlarında daha az su isteyen kurak ortamlara dayanıklı bitki materyalleri kullanıyoruz. Bu durumun her geçen gün daha da önem kazanacağını ve oran olarak bu tür bitkilerde gelecek 10 yılda önemli artışların olacağı rahatlıkla görülebiliyor.
Suyun ikinci ve önemli kullanım alanını havuz, gölet vb. yapay alanlar oluşturuyor. Gerek yüzme havuzlarında gerekse görsel süs havuzlarında önemli miktarlarda suya ihtiyaç duyuluyor ve zaman içinde değişmesi gerekiyor. İşte biyolojik havuzlar ve göletler burada devreye girerek insanlığın bu güzelliklerden mahrum olmasının önüne geçiyor.
“Ülkemizdeki bitki türü çeşitliliği, Peyzaj Mimarlarına avantaj sağlıyor”
Türkiye’de hem kültürel yapı hem coğrafi yapı bölgelere göre farklılık gösteriyor. Bu farklılıklar peyzaj tasarımlarına nasıl yansıyor? Değişen kültürel ve coğrafi koşullar kullanılacak bitkide, malzemede ve talep edilen işlevde ne gibi değişiklikler gösteriyor?
Çok önemli bir konuya değindiniz. Ülkemiz gerçekten pek çok ülkede görmediğimiz pozitif ayrıcalıklara/farklılıklara sahip. Örneğin Hollanda gibi bazı ülkeler tamamen düz bir topografyaya sahipken bazı ülkeler yerleşime bile müsaade etmeyecek eğimlere sahip olabiliyor. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde 0’dan 5137 m’ye kadar değişen yükselti ve bunun oluşturduğu çok değişik morfolojik oluşumlarla birlikte bunun dikte ettiği farklı bir iklim ve bu iklimin etkilediği çok farklı topraklar var. Hepsinin birlikte etkilediği bitki ve canlı varlığı bizim asıl zenginliğimizi oluşturuyor. Bu nedenle biz ne kuzey ülkeleri kadar soğuk ne de güney ve tropik bölgeler kadar sıcağız. Tek mevsim yaşayan ülkeleri gördükçe ne kadar şanslı olduğumuzu anlıyoruz. Tüm bu farklılıklar yaşadığımız coğrafyada biyoçeşitliliğimizi zenginleştiriyor. Dünya üzerindeki floristik bölgelere baktığımızda bazı ülkeler tek bir floristik bölgede kalırken biz; Akdeniz, Avrupa-Sibirya ve İran–Turan gibi 3 önemli flora alanının kesiştiği yerdeyiz. Size şöyle bir örnek vermek istiyorum; yüzölçümü İstanbul’un 100 katı olan Fransa’da 4354 bitki çeşitliliği varken bu sayı İstanbul’da 2475‘lerde… Başka bir örnekle; sadece İstanbul’un bitki türü çeşitliliği sayısı Polonya’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan ya da Finlandiya ile İzlanda’nın toplamından fazla. O halde Peyzaj Mimarları olarak cidden önemli bir avantaja sahibiz. Ancak bu doğal türlerimiz ülkemiz fidanlıklarında yeterince bulunamadığı gibi; bizlerin de bu çeşitliliği çok iyi özümseyerek projelerimize yansıttığını maalesef söyleyemiyorum.
Bu kadar çok morfolojik yapı, iklim, toprak değişikliği mesleğimize değişik avantajlar sunarken güçlüklerde yaratıyor. Bu nedenle bizler, Akdeniz bölgesinde kullandığımız bir bitkiyi Orta Anadolu’da ya da Doğu Anadolu’da kullanamayız. Kültürel açıdan uysa bile iklim açısından uyum sağlayamaz. Yer döşemesi bile bölgelerde iklim etkisinden dolayı farklılıklar gösterebiliyor.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
İnsanı ve fiziksel çevresini, doğal ve kültürel kaynakları; sanat, mühendislik, bilim ve teknoloji sarmalında kombine eden peyzaj mimarlarına gösterdiğiniz hassasiyetten dolayı Havuz&Sauna dergisine şahsım, yönetim kurulumuz ve tüm Peyzaj Mimarları adına teşekkürlerimi sunarım.
Bir cevap yazın