Mimarlık, insanlık tarihinin her döneminde varlığını ve gelişimini gösteren evrensel bir disiplin olarak karşımıza çıkıyor. Not Mimarlık Kurucu Ortağı Merih Feza Yıldırım, Not Mimarlık olarak yürütülen sürdürülebilirlik stratejilerinden, mimarlık, yapı ve havuz sektörü bileşenlerinde teknoloji ve inovasyon sürecinden, kültürel ve coğrafi farklılıkların mimari yapılara nasıl yansıdığından, yer aldıkları projelerden Havuz&Sauna dergisine bahsetti.
İlk olarak sizleri tanımak isteriz. Kendinizden ve kariyer sürecinizden bahseder misiniz?
Mimarlık büromuzu, üniversiteden iki sınıf arkadaşının ortaklığı ile 2008 yılında İzmir’de kurduk. Zaman içinde on kişilik bir ekip olduk. Bugün, kamudan özel sektöre yüzlerce işi tamamlamanın verdiği bir mutluk ve özgüven var.
Mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplinlerinde sürdürülebilirlik kavramı kilit rol oynuyor. Bununla birlikte; ürün portföyünde ve özelliklerinde, malzemelerde sürdürülebilir teknolojilerin kullanımı ön plana çıkıyor ve yaygınlaşıyor. Not Mimarlık olarak bu bağlamda yürüttüğünüz sürdürülebilirlik stratejilerinden ve tercih ettiğiniz ürün portföyünden bahseder misiniz?
Sürdürülebilirlik görece yeni bir kavram; ancak maalesef sürdürülebilirlik adına yapılan pek çok uygulama sürdürülebilir değil. Yağış rejimin uygun olmadığı yerlerde yapılması mecbur tutulan yağmur suyu depolarını ele alalım. Yılda belki bir kez veya iki kez dolma imkânı olan ve çok kısa sürede boşalacak binlerce su deposu inşa edildi. Bu depoların yapılması bile başlı başına kaynak kullanımı bakımından bir facia. Bunun yerine tasarruf tedbirleri özendirilmeli ve kullanıcılar bilinçlendirilmeli.
“Havuz, hâlâ bir evde bulunması lüks bir donatı olarak algılanıyor”
Mimarlık ve yapı sektörü değişimin ve gelişimin hiç durmadığı bir sektör. Bununla ilintili olarak dijitalleşme, inovasyon kavramları ve uygulamaları sektörde olmazsa olmaz bir hal alıyor. Sektörde projelerinizi hayata geçirirken teknoloji, malzeme ve inovasyon anlamında beklentilerinize yanıt bulabiliyor musunuz? Türkiye havuz sektörü bağlamında değerlendirecek olsanız neler söylersiniz?
Mimarlık ve inşaat sektörü bir yandan çok geleneksel ve basit bir etkinlik iken bir yandan oldukça karmaşık ve teknoloji ile ilişkili bir alan. Bugün mimarlık ortamı kerpiçten yapılan mimarlık ürünlerini en üst düzeyde ödüllendirirken bir yandan da yüzlerce malzeme mühendisinin katkı koyduğu yeni malzemeler peşinde. Bizler de bu geniş alanda dengeli bir yerde durmaya çalışıyoruz. Bir malzeme veya yönteme bağlılığımız yok. Genelde projeye özel en doğru kararı vermeye çalışıyoruz. Bu kararı çoğu zaman danışmanlar, işverenler ve mühendisler büyük oranda etkiliyor. Havuz sektörü özelinde ise genelde standart bir yaklaşım var. Tabi ki yenilikçi ürün ve kişiler ile karşılaşıyoruz ancak havuzun hâlâ bir evde bulunması lüks bir donatı olarak algılanıyor. Sektörde bu algıyı değiştirmeye yönelik malzeme ve ekipman üretme çabasını pek göremiyoruz. Daha kaliteli ve daha pahalı ürünleri bulmak kolay ancak basit bir eve mütevazi bir havuz istendiğinde talepler kolay kolay karşılık bulmuyor.
Türkiye’nin kültürel ve coğrafi yapısındaki farklılıklar mimari tasarımlara nasıl yansıyor? Bu durum işlevsel açıdan taleplerde ne gibi değişiklikler oluşturuyor? Coğrafi ve kültürel yapıdaki bu değişikler kullanılan malzemelere nasıl yansıyor?
Normal şartlar altında bu farklılıklar, özgün bir mimari ortaya çıkarmalı; ancak bu farklardan ziyade mevzuat, ekonomik şartlar ve bunun üstüne tüketim kültürünün dayattığı normlar eklenince kültürel ve coğrafi farklılıklardan kaynaklı tasarım kararları yalnız başına anlam ifade etmiyor.
Mimari açıdan farklı alanlarda başarılı birçok projeye imza attınız. Havuz İzmir Projesi de bunlardan biri. Proje sürecinden ve projenin teknik, tasarımsal detaylarından bahseder misiniz? Daha önce başka havuz projelerinde yer aldınız mı? Yüzme havuzu projelerinde mimarinin öneminden bahseder misiniz?
Evet, birkaç tane daha içinde büyük havuz olan kompleks binalar yaptık ama sadece havuz binası olarak tek yapımız Havuz İzmir. Bizce oldukça güzel bir yapı ortaya çıktı.
Yer ile olan ilişkisini seviyoruz. Cephesinde kullanıldığımız cam kayalar, iç ve dış algıyı çok farklı seviyeye taşıdı. Bununla birlikte ilk bakışta dikkat çekmeyen ama tüm cephenin askıda tutulduğu bir taşıyıcı sisteme sahip bir yapı. Bunun verdiği hafiflik hissini seviyoruz.
Aliağa Gençlik Merkezi, Yeldeğirmeni Mahallesi’nde Vali Mithatpaşa ve Beyazıt Caddelerinin kesişiminde bulunan 6.467 m² arsa üzerinde yer alıyor. Kapalı pazar yerinin hemen karşısında yer alan bu yapı bodrum, zemin, birinci kat ve ikinci kat olmak üzere dört katlı olarak inşa edilmiştir.
10.523m² toplam inşaat alanlı yapının bodrum katında; 58 araçlık kapalı otopark, teknik hacimler, soyunma odaları ve servis alanları vardır. Zemin katta; idari birimler, yarı olimpik havuz, çocuk havuz alanı, soyunma alanları, antrenör odası ve 1300 m² büyüklüğünde kapalı spor salonu bulunmaktadır. Spor salonu; güreş, tekvando ve badminton gibi farklı salon sporlarına hizmet etmektedir. Birinci katta fitness, kardiyo ve jimnastik salonlarının yanı sıra grup derslerinin kullanımına uygun spinning ve pilates salonları ile vitamin bar yer almaktadır. İkinci katta ise 12 odalı toplamda 24 kişilik konaklama alanı, derslikler, eğitim ve seminer odaları, toplantı odaları, 3 adet 77 kişilik sinema salonu ve bu salonlara hizmet eden fuaye, kafe, çocuk oyun alanı ve yer almaktadır. Oldukça yoğun bir programı bünyesinde barındıran yapı, %100 engelli erişimine açıktır.
Dikey mimari, günümüzde yerini yatay mimariye bırakmaya başladı. Oluşturulan ve uygulanan yeni mimari projelerde bunu görmekteyiz. Mimari yöndeki bu değişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumun algıları zaman zaman değişebilir ama mimarlar yapılara; problemlere verilmiş yanıtlar olarak bakar. Başarılı yapıların önemli bir kısmı da bir problemi ortaya koyabilmiş ve tutarlı bir cevap verebilmiş yapılardır. Bugün dar alanda kısıtlı kentsel alan üretilmişse ve kentsel donatıya erişim zor ise yüksek yapılar buna bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Bu problemlerin olmadığı yerde yüksek yapı tasarlamak abestir. Ancak bu problemlerin olduğu yerlerde bu sorunlara eğilmeden az katlı yapılar tasarlamak aynı derecede abestir. Yine de proje ve yer özelinde kararlar almayı, genel bir tutum olarak benimsemeyi doğru bulmuyoruz.
“Mekân tasarımında mimarın belirlediği yönde, uzman kişi tarafından tasarıma katkı konması çok doğru ve güzel bir yaklaşım”
Farklı ölçeklerde ve konularda çalışmalar üretebilmek, farklı meslek disiplinlerinin bir arada çalışmasını gerektiriyor. Bu noktada mimarlık bağlamında, mekân tasarımının bir bütün olarak ele alınabilmesi için peyzaj mimarlığının önemi nedir?
Çevre düzenlemesi veya peyzaj mimarlığı, mimarlıktan ayrılabilen bir etkinlik alanı değildir. Mimarın belirlediği yönde bu konuda uzman bir kişi tarafından tasarıma katkı konması çok doğru ve güzel bir yaklaşımdır.
Mimari açıdan iyi bir yüzme havuzu nasıl olmalı? Siz yüzmek istediğiniz havuzu seçerken nelere dikkat edersiniz?
Mimari açıdan yüzme havuzu şöyle olmalıdır dersek kural koymuş ve yönlendirmiş oluruz, tabi ki güvenlik ve inşâi doğrular açısından söylenecek sözler vardır. Bunun dışında kalan her şey o havuzu kullanacak kişilerin gözünden değerlendirilebilir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Özellikle müstakil evlerin havuzları eğlence, spor, prestij v.s ne amaçla yapılırsa yapılsın genelde lüks bir istek gibi yorumlanıyor. Bu belki gerçekte de böyle olabilir; ancak havuzu, bu fonksiyonu dışında bir amaç için kullanabilmek yönünde bazı çalışmalar yapılabilir. Örneğin su kütlesini, aynı zamanda su kaynaklı ısıtma soğutma sisteminin bir bileşeni olarak kullanabilirsek havuzlara birden fazla amaç yükleyebiliriz. Sektör profesyonellerinin bu ve bunun gibi yaklaşımları daha ulaşılabilir hale getirmeleri dileği ile…
Bir cevap yazın