Kurulduğu günden beri standartlara uygun kaliteyi ön planda tutan hizmet anlayışı ile Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde hayata geçen havuz projelerine damgasını vuran Artes Havuzculuk, çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. Projelendirmeden anahtar teslimine kadar uzanan süreçte standartlara uygun hareket etmenin ve denetimlerin önemine dikkat çeken Artes Havuzculuk Kurucusu Üzeyir Uludağ “Havuz yapımcısı olarak bizim gibi firmaların havuz projelendirmesi ve uygulamasında havuz içerisindeki akustik performanstan iklimlendirmeye; iklimlendirmeden filtrasyon tesisatının kurulumuna kadar her alanda standartlar dahilinde hareket etmek gibi ahlaki bir sorumluluğu var” diyor
Artes, projelendirme aşamasından, inşaatlarının tamamlanmasına kadar uzanan her süreçte aldığı aktivasyonlarla, havuz sektörünün lider firmalarından biri. Özellikle olimpik havuz alanında uzmanlığınız söz konusu. Yüzme havuzları, masaj havuzları, süs havuzları ve spor tesislerinde farklılaşan havuz olgusunu değerlendirir misiniz?
Biz havuzları kullanım amaçlarına göre değerlendirirken; genel kullanıma açık yüzme havuzları, özel havuzlar bir de özel amaçlı havuzlar diye sınıflandırıyoruz. Birden fazla insanın bir arada yüzdüğü, halka açık alanlara, genel kullanıma açık yüzme havuzları diyoruz. Bunlar spor amaçlı, eğlence amaçlı, dinlenme amaçlı havuzlar diye de değerlendirilebiliyor. Spor havuzları da bu kapsamda değerlendirilebilir. Özel havuzları da daha çok aile havuzları olarak değerlendiriyoruz. Bunlar, 4-5 kişilik bir ailenin faydalandığı havuzlardır. Genel havuzlar kapsamına girmekle birlikte tedavi, terapi amaçlı havuzlar, yüzme öğretmeyi amaçlayan havuzlar, Türkiye’de çok yaygın olmamakla birlikte bebek havuzları da özel amaçlı havuzlardır. Bir de yüzme amaçlı olmayan, peyzaj havuzları var; süs havuzları. Bunları da çok çeşitli fonksiyonlara sahip havuzlar olarak değerlendirebiliriz. Peyzaj havuzlarına baktığımız zaman tek fıskiyeli olan da var, yüzlerce fıskiyesi ışıkla, müzikle dans eden boyutlarda da süs havuzları var. Tüm bunların projelendirilmesi, yapımı, işletmesinin belli bir standarda uygun olması lazım. Tüm havuzlar konfor ve insan sağlığı açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla hepsinin standartlara uygun yapılıyor olması, aynı zamanda standartlara uygun olarak işletiliyor olması lazım. Yaklaşık 35 yıldır bu sektördeyiz. Temel ilkemiz de standartlara uygun iş yapmak ve bundan da taviz vermiyoruz. Hem Türkiye’de, hem dünyada eski Sovyetler Birliği ülkelerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Günümüzde yüzme havuzları, kişisel gelişim, spor, eğitim, yarışma gibi pek çok aktivitenin yapıldığı mekanlar haline gelerek milli bir değer de kazanıyor. Olimpik ve yarı olimpik havuzlarının Türkiye’deki durumu nedir? Dünyayla kıyaslandığında Türkiye hangi noktada? Bu alanda verilen devlet teşvikleri yeterli mi? Özellikle havuz malzemelerinin yerli üretimi ile ilgili devletle dirsek temaslarınız var mı?
Spor amaçlı havuzları genel olarak olimpik olarak değerlendiriyoruz ama yarı olimpik havuz diye bir kavram yok. Bizim ülkemizde uydurulmuş bir kavram. Tam olimpik yüzme havuzu var. O da 25×50 metre boyutlarında. Olimpik havuzlar bir de kulvar sayılarına göre belirleniyor. 5,6,8,10 kulvarlı gibi. Türkiye’de bu tür yatırımlar çok farklı amaçlı değerlendirilmektedir. Yüzme havuzları toplum sağlığı açısından çok önemli olmakla birlikte yüzme sporu açısından değerlendirdiğimizde yapılan yatırımların sonucunun olumlu olup olmadığı ile ilgili, dünya sıralamasına baktığımız zaman Türkiye’deki yüzücü sporcuların başarı sıralamasında hangi sırada olduğuna bakarak bir değerlendirme yapabiliriz. Baktığımızda kamunun yıllardır yatırım yapmasına rağmen, yüzme sporunda yeterli başarının olmadığını görüyoruz.
Günümüzde havuz bir konfor, eğlence ama öbür taraftan da bir kültür. Ailelerin özellikle gelişiminde etkili olması açısından çocuklarını biraz daha yüzmeye doğru evrilmesi söz konusu olabilir mi?
Sadece yüzmeyle ilgili değil. Hem sağlıklı bireyler hem yüzücü sporcu yetiştirmek istiyorsanız politikalarınızı ona göre belirler, teşviklerinizi de ona göre programlarsınız. Şu anda bazı özel okullarda yüzme havuzları olduğunu görüyorum. Bu bir spor politikası içerisinde yerleştirilen uygulama değil. Avrupa ülkeleri, eski Sovyetler Birliği ülkeleri bu konuda çok önemli işler yapıyor. Avrupa’da bu yatırımlar bilimsel ölçülerle belirlenmiş politikalar doğrultusunda yapılıyor. Türkiye’de de kaynaklar var. Milli Eğitim, spor, enerji, sanayileşme politikalarını toplum yararını ve bilimsel ölçütleri esas alarak yapıyorsanız, kaynak her zaman var.
Yaptığınız projelerde mühendislik anlamında, standartların uygulanması anlamında hem ürün hem projelendirme bazında zorluklar yaşıyor musunuz?
Yaptığınız havuzların özel projelendirilmesinde bir standart olmakla birlikte yaptıklarınızı o standartlara uygun olarak bir denetleyenin olması lazım. Yaptığınız projeyi oradaki mimar, mühendis kadroları kontrol ediyor olması lazım. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’de denetlemeye ilişkin uygulama yok. Bize kamu kurumlarından ve özel sektörden teklif için gelen projelerde hem mimari hem de mekanik açıdan birçok eksiklik olduğunu görüyoruz. Bazen keşiflerin de projeye uygun olmadığına tanık oluyoruz. Projelerdeki eksik ve yanlışların düzeltilmesi kısmen müteahhidin ya da idarenin inisiyatifinde kalıyor.
Amerikalılara ve Ruslara proje çiziyoruz. Mesela Tacikistan’a bir spor kompleksi yaptık. Onların kendi ülkelerinde bunu kontrol edebilecek mekanizmaları olmadığı için Rus danışmalarına yaptırıyorlar. Bu şekilde proje hazırlanıyor. Hazırlanan proje istendiği gibi olmazsa hem baştan, hem de uygulama sonrası teslim alırken kabul edilmiyor. Türkmenistan’da bu anlamda mühendislik projeleri çok gelişmemiş olmasına rağmen onlar da sıkı bir inceleme, değerlendirme uyguluyorlar. Hem havuz, hem aksesuar boyutuyla değerlendirme yapıyorlar. Bilmediğimiz bir ülkeden proje geldiğinde hemen o ülkenin standartlarını araştırıp adapte oluyoruz. Bazen bir projenin hazırlanması 6 ay sürüyor. Hani hep derler ya; Almanlar bir projeye 6 ay, 1 yıl uğraşır. Bütün detaylar uygulamada sorun çıkarmayacak şekilde hazırlanarak uygulanabilir proje haline getirilir.
Yüzme havuzlarının konsantrasyonu bozacak dikkat dağıtıcı etkenlerden izole edilmesi oldukça önemli bir konu. Buradan hareketle havuzlarda akustik yalıtım, aydınlatma ve ısıl konfor şartlarının doğru sağlanması noktasında neler söylersiniz?
Özellikle sporcu veya yüzücü havuzdan faydalanmak istiyorsa o yüzücünün hem sağlık anlamında olumsuz koşullardan etkilenmemesi, hem de psikolojik olarak orada rahat hissediyor olması lazım. Genel olarak kapalı yüzme havuzları sadece mekanik anlamda değil mimari anlamda da projelendirirken havuz içerisinde akustikten tutun da ısı konforuna kadar havalandırma, iklimlendirme standartlara uygun olarak yapılmalıdır. Aynı zamanda filtrasyon tesisatının da standartlara uygun projelendirilmeli, standartlara uygun malzeme ve ekipman seçilmeli, işletmesinin de standartlara uygun yapılması sağlanmalıdır.
Yüzme havuzları, bina uygulamaları arasında yüksek enerji tüketen yapılardan biri. Özellikle işletme yoğunluğu yüksek olan spor merkezleri ve sportif amaçlı kullanılan yüzme havuzlarında enerjinin verimli kullanılması durumunun ne kadar önemli bir mesele olduğu ortaya çıkıyor. Siz bu konuda nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Bunu iki boyutta değerlendirmek gerekiyor. Bir tanesi havuz inşaatı planlanırken alınması gereken önlemler. Türkiye şu anda enerji üretmeyen, ithal eden bir ülke. Bu boyutuyla da önemsenmesi gerekiyor. Enerji üretiyor olsanız bile bu enerjinin gereksiz yere kullanılması doğa ve çevre açısından olumsuz etki yaratmakta. Binalara enerji boyutuyla baktığınız zaman ısı yalıtımıyla ilgili de teknik önlemler alınması gerekiyor. Isı yalıtımı zaten birçok şeyi kapsıyor. Kapalı yüzme havuzlarında en fazla enerjiyi filtrasyon tesisat pompaları tüketir. Aynı zamanda havalandırma ve iklimlendirme koşullarını sağlayan sistemlerin de ciddi enerji tüketimi var. Burada kullanılan pompaların en az enerji tüketen pompalardan seçilmesi gerekiyor. Ona frekans inventörlü pompalar diyoruz. Proje maliyetleri yüzünden bu konular dikkate alınmayabiliyor. Bunların ilk yatırımı maliyetli olsa da uzun vadede ülke ekonomisine daha faydalı, verimli, daha ucuz olduğunu görüyorsunuz. Şartnameye bunları koymak lazım. Bunun yanında alternatif, yenilenebilir enerji kaynaklarının da teşvik ediliyor olması lazım. Bazı spor komplekslerinde 3 ayrı havuz bulunuyor. Burada ciddi bir enerji tüketimi oluyor. Dolayısıyla buradaki enerji ihtiyacını merkezi sistemden karşılamakla birlikte güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından da yararlanabiliriz.
Olimpik yüzme havuzlarının yerleşim planlarının daha etkin ve verimli kullanılması için tasarım uygulamasında dikkat edilmesi gereken kriterler nelerdir?
Olimpik havuzlarda tasarımın, FINA normlarına uygun boyutlanıyor olması lazım. Dünyada da bu tür yatırımları mümkün olduğu kadar çok amaçlı yapmaya çalışıyorlar. Bizim bildiğimiz normal yüzme stilleri dışında su balesi, su polosu gibi farklı su sporlarının yapılabileceği özelliklerde tasarımlar gerekiyor. Dünyada bu tür yatırımlarda şöyle bir şey yapıyorlar; Normalde tam olimpik havuzun boyutu 25×50 metre ama 51 buçuk, 52 metre yapıyorlar. Siz orada sadece yarış yapmayacaksınız. Yılda 1, 2 kere yarış yapıyorsunuz ama çok sayıda sporcunuz var. Bunların da faydalanması lazım. Bu sefer havuzu ikiye bölmeniz gerekiyor. Mesela ball catch denilen bir gezer köprü var. Onları tam sıfıra dayadığınız zaman 25×50 metre boyutları sağlayabiliyorsunuz. Tasarımlarda bu amaçları da iyi belirlemek ya da önermek gerekiyor. Tasarımları yaparken sporcu ve yüzücü güvenliklerini de hem tasarım, hem uygulama aşamasında dikkate almak şart.
Artes, iş ahlakıyla, sahip olduğu etik değerlerle, sektöre örnek olan bir firma. Yüzdüğümüz havuzlarda gerek ekipmanların montajının gerek dezenfeksiyon uygulamalarının doğru yapılması, sağlığımız ve can güvenliğimiz için oldukça önemli. Bu noktada sektörümüzde yönetmeliklerce belirlenen kurallar, üretimde ve uygulamada bilinç ve denetimler sizce yeterli mi? Bu konuda Ulusal Havuz Enstitüsü (UHE)’nün çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de yüzme havuzu filtrasyon tesisatını konuştuğumuzda, filtrasyon ve dezenfeksiyonla ilgili ulusal standart olarak kabul edilmiş standartlar, bir de bizim derneğimiz UHE’nin 1995 yılında hazırladığı, gelişen koşullara göre de yenilediği standartlar var. Havuz yapımcısı olarak bizim gibi firmaların havuz projelendirmesi ve uygulamasının bu standartlara uygun yapması gibi etik, ahlaki bir de sorumluluğu var. Ancak; aynı zamanda bu işi yaptıranın (özel ve kamuda) hem ihaleye çıkartırken şartnameyi bu doğrultuda hazırlaması gerekiyor hem de bunların gerçekten bu standartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığını kontrol etmesi. Yani bunu yapımcının inisiyatifine bırakmamak lazım. Standartlara uygun projelendirme ve uygulamanın ötesinde işletmenin de standartlara uygun olarak yapılıyor olması lazım. Çünkü olimpik bir spor kompleksinden bahsediyoruz, yüzlerce insanın bir arada olduğu, ortak kullanılan alanlardan… Sağlık Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu dezenfektan ve kimyasal kullanımına yönelik yönetmelik var. Ancak denetiminin projelendirme, uygulama ve işletme aşamalarında da yapılması gerekiyor.
Dünya havuz sektöründeki gelişmeleri takip ederek, bu gelişmelerin Türkiye’ye entegre edilmesi de sizler için önemli bir konu. Havuz sektöründe gelişen teknolojiler, beraberinde yeni ürünleri ve uygulama teknikleri de getiriyor. Bu yeniliklerin ülkemizde yaygınlaşması noktasında eğitimin önemi nedir? Artes olarak, eğitim konusunda gerek kendi bünyenizde gerek üniversite- Sanayi iş birlikleri kapsamında gerçekleştirdiğiniz çalışmalar var mı?
Bunların hepsine bir bütün olarak bakmak lazım. Başka bir ülke bizden proje istediği zaman ülkenin standartlarını öğrenme konusunda çaba sarf ediyoruz, öğreniyoruz. Tercümeler yaptırıyoruz. O projeyi doğru algılayıp doğru teklif verme konusunda kendimizi zorluyoruz. Kendi iç eğitimimizi yapmış oluyoruz. Sektör olarak baktığımızda biz taahhüt yapıyoruz. Bunun bir de imalat boyutu var. İmalat yapan firmalar var. O kurumlar bizi deneyimli olarak görüp bizden bilgi almak istiyorsa, o bilgiyi vermeye hazırız ve veriyoruz da… Yıllar öncesinde Hasan Tahsin Dedeoğlu ile birlikte konferanslar veriyorduk. Bunu yaparken, UHE’nin dernek yöneticisiydim. Bizi dernek olarak muhatap alıp, çağırıyorlardı. Üniversitelerle ortak çalışmalarımız oldu. Geçtiğimiz yıl da özel bir okulun mimarlık fakültesi öğrencilerine ders verdim. Aslında bu yaygınlaştırılmalı. Bu ekipmanları imal eden firmaların da esasında yeni teknolojileri takip etme anlamında üniversitelerle iş birliği yapmalarında fayda var. Eğitim bizim derneğimiz açısından da önemli. En azından sektördeki firma elemanlarının eğitimi konusunda çalışmalar yapılması gerekli. Şu anda halka açık yüzme havuzlarında çalışan havuz operatörünün sertifikalı, dezenfektanların da Sağlık Bakanlığı onaylı olması gerekiyor. Operatör eğitimini Halk Eğitim Merkezleri veriyor. Ancak bu eğitimler son derece yetersiz ve eksik. Bu eğitimleri sektör derneği UHE’nin vermesi gerekir.
“Üniversitelerde de kaliteli eğitim şart”
Türkiye’de eğitime genel olarak baktığımız zaman, Cumhuriyet’ten sonra Köy Enstitüleri’yle başlayan eğitim politikaları söz konusu. Milli eğitim bazında köy enstitüleri bu ülkeye çok önemli şeyler kazandırdı. Edebiyat ve sanat anlamında 1940’larda, tercüme büroları aracılığıyla dünya klasik yazarlarının yapıtları tercüme edildi. Mühendislik eğitimine geldiğimiz zaman da İTÜ’nün kuruluşuna baktığınız zaman, dünya eğitim politikalarını yakından takip eden, bir okul. Biz 1980’lere gelene kadar Türkiye’de üniversiteler, özellikle mühendislik eğitimi yapılan akademiler siyasallıktan bağımsızdı. Yarı da olsa bir özerkliği vardı. Dolayısıyla kendileri karar alıyorlardı. Müfredatlarını belirleyebiliyorlardı. O anlamda da mühendislik eğitimi daha çok dünya şartlarına uygun bir şekilde yürütülüyordu. Ama özellikle 1980 sonrası dünya yeni dünya düzenine adapte olmakla birlikte bizdeki eğitim sistemi de bozuldu. Ben üniversite eğitimimi 1973-78 arası Yıldız Teknik Üniversitesi’nde makine mühendisliği bölümünde aldım. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi işletme bölümü mezunuyum. Türkiye’de siyasal anlamda çalkantıların yaşandığı dönemdi. Okulun çoğu zaman kapalı olmasına rağmen bize verilen eğitim son derece sağlıklı ve iyiydi. Buna bağlı olarak diğer okullar da iyiydi. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi gibi okullar, akademiler de iyiydi. Türkiye’de mimarlık mühendislik eğitimi veren özel ve devlet olmak üzere 150’ye yakın okul var. Biz eğitim problemlerini piyasada görüyoruz.
Eğitim merkezleri, üniversiteler veya akademiler bir ölçüde de o ülkedeki siyasal, sosyal yapılaşma ve teknik gelişmelere bağlı olarak da kendini geliştirir. Teknolojilere adapte olmaya çalışır. Esasında eğitim merkezleri de itici bir güçtür. Üreticilerin teknolojik yatırımlara, inovasyona, Ar-Ge’ye verdiği önem, bu anlamda geliştirdiği politikalar, aynı zamanda üniversiteleri de dünya ölçeğinde bilimsel esaslı eğitime yönelik değişiklikler yapmak konusunda zorlayacak.
Türkiye’de ve dünyada yer aldığınız projelerden ve bu projelerde sizi tercih edilir kılan etkenlerden bahsetmenizi istesek neler söylersiniz?
Her şeyden önce mühendislik etik ve ilkelerine uygun davranabiliyor olmak. İkincisi de o ülkenin standartlarını ve teknik şartnamelerine adaptasyon konusundaki yatkınlık. Bir de yaptığımız örnek işlerin özelliği.
“Artes’’ denildiğinde işi yaptıracak olan kişinin aklına sizce ne geliyor?
Etik anlayışı olan, standartlara uygun iş yapan, mühendislik ilkelerine uygun davranan bir firma olarak akla geldiğimizi düşünüyorum. Bir şey varsa, insanlarla paylaşırım. Rakibim de olsa paylaşırım. Olay sadece benim o alanda iş yapmam, para kazanmam değil. Bilgileri paylaşarak o arkadaşların da işi daha iyi yapmasına yardımcı olabilmek. Çünkü yapılan bu yatırımlar ülke kaynaklarıyla yapılıyor. Bunların hem ekonomik hem de verimli olması gerekiyor. Bilgiyi, birikimi karşılıksız paylaşıyoruz.
Havuz sektörünün 2020 yılı ile ilgili nasıl bir değerlendirme yaparsınız? Bundan sonraki süreç için belirlediğiniz hedefler ve sektörün geleceğine yönelik öngörüleriniz nelerdir?
2020’ye damgasını vuran pandemi sürecinde hem dünyada hem Türkiye’de yatırımların sekteye uğradığını, azaldığını görüyoruz. Ülkemizde inşaata dayalı ekonominin sağlıklı olmadığını hep söylüyoruz. Bir ülkenin kalkınabilmesi için inşaata dayalı bir politika izlemek o ülkeyi kalkındırmaz. Üretim, üretim ile birlikte rekabet edilebilir, inovasyon esaslı yatırımlar yapmak gerekiyor. İnşaata dayalı ekonominin uzun vadeli olması da mümkün değildi. Pandemi koşulları tüm dünyayı farklı boyutlarda zorlamakla birlikte bizim ülkemizi çok daha olumsuz anlamda etkiledi. Turizm yatırımları da etkilendi. Üyesi olduğum bir dernek daha var. Mekanik Tesisat Müteahhitler Derneği. Bu derneğin 35 firmayla istatiksel olarak yaptığı çalışmaya göre 2015 yılından bu yana AVM’lerden rezidanslara, spor komplekslerinden sanayi yatırımlarına kadar binaların kurulumunda yer alan mekanik tesisat firmalarının işleri, iş kapasitesi ve karlılık oranlarının azaldığını görüyoruz. Gidişat 2015 yılından beri azalmaya başlıyor. Pandemi özel bir koşul. Rekabet koşulları ağırlaştı. Türkiye pazarından çok umutlu değiliz. Özel havuzlar yaygınlaşmaya başladı. Hedefimiz daha çok yurt dışı. Bu alanlarda yeni pazarlar edinebilmek.
Bir cevap yazın