“Yabancıların Gözünde Bir Ülkenin Sembolü Olmak Gurur Verici”
Galatasaray Spor Kulübü’nün yetiştirdiği, uluslararası başarılarıyla bizleri gururlandıran Milli Yüzücümüz Taylan Özgür Ercan, Havuz&Sauna Dergisi’nin sorularını yanıtladı. Eğitimine ve spor kariyerine Amerika’da devam eden Ercan, Türkiye yüzmesinin son yıllarda önemli bir yol kat ettiğine dikkat çekerek, “Türk sporcusunun sisteme biraz daha güvenip daha çok antrenman yapması, kolaya kaçmaması gerekiyor” dedi. Ercan’la röportajımız aşağıda…
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Yüzmeyle olan serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı.
Merhaba, ben Taylan Özgür Ercan, 2002 yılnda İstanbul’da doğdum. Çocukken çok hareketli ve spor yapmayı çok seven bir çocuktum. Annemler beni doktor kontrolüne götürdüğünde çocuk doktorum enerjimi atabilmem için aileme beni yüzmeye başlatmasını önermişti. Bu vesileyle 2007 yılında, 5 yaşımda ailem beni Galatasaray Spor Klubü’nde yüzmeye başlattı. Yüzmenin yanında da belli bir yaşa kadar futbol, kayak, basketbol gibi farklı sporlar da yapıyordum. Ancak yüzme programım ağırlaşınca ve yüzmeyi daha çok sevdiğimi fark edince diğer sporları bırakıp yüzme sporuna odaklandım. Kariyerim boyunca tuttuğum takım olan ve renklerinden vizyonuna, tarihinden camiasına, her şeyine aşık olduğum Galatasaray Spor Klübü adı altında yüzdüm.
Öncelikle yüzme kariyerimle başlayacak olursak, kış ve yaz Türkiye Şampiyonalarında 400 metre ve 200 metre bireysel karışık ve 200 metre sırtüstü mesafelerinde Galatasaray Spor Kulübü adı altında çok sayıda Türkiye Şampiyonluğu, 2.’liği, 3.’lüğüm var. 15 yaşımdan önce yarıştığım bütün mesafelerde, karışık ve sırtüstü branşında Türkiye Şampiyonu oldum. 13-16 yaşları arasında toplam 14 Türkiye Şampiyonluğum var. Bunun yanında 13-18 yaşları arasında 100-200-400 karışık, ve bayrak yarışları dahil olmak üzere toplam 6 tane ülke rekoru kırdım ve Türkiye şampiyonu oldum. İlk milli takım müsabakasına 200 metre bireysel karışık, 50 metre sırt, 100 metre serbest mesafelerinden 15 yaşımda 2017 yılında Ukrayna’nın Lviv kentinde katıldım. 2018 yılında çeşitli alternatif milli takım kadroları ile Bulgaristan ve Yunanistan ülkelerinde yarıştım. 2019 yılında, 17-18 yaş kategorisinde 200 metre karışıkta Türkiye Şampiyonu olup milli takım ile Balkan Gençler müsabakasına katılmaya hak kazandım. Balkan Gençler müsabakasında ise 200 karışık branşında Balkan 4.sü oldum. Yine 2019’da Robert Kolej adına yarıştığım okullar arası Türkiye Şampiyonası’nda 200 metre karışık branşında Türkiye Şampiyonu oldum. Dünya Liseler arası yüzme şampiyonası olan ISF’e de bireysel olarak katılma hakkı kazandım. 2019 yazında Türkiye Uzun Kulvar Türkiye Şampıyonası’nda Türkiye üçüncüsü oldum. 2020 yılının Aralık ayında Galatasaray adına yarıştığım kısa kulvar Türkiye Şampiyonası’nda 200 metre sırtüstü branşında 18 yaşımda Türkiye 2.si oldum. Bunun yanında birçok Türkiye Milli Takım seçme müsabakasında Türkiye birinciliğim, ikinciliğim ve üçüncülüğüm var.
Eğitim hayatımdan bahsedecek olursak Çamlıca Bilfen Ortaokulu’ndan mezun olduktan sonra, lise giriş sınavında (TEOG) 500 puanlık bir sınav içinden 498 puan alıp Türkiye’de ilk 200’e girdim. Türkiye’de 1 milyon 150 bin test katılımcısı arasından ilk %0.01’e girdim. Bu sayede bir G20 okulu, ve Türkiye’nin en prestijli liselerinden biri olan Amerikan Robert Kolej’ine yazıldım. 11. sınıfın yazında, akademik başarılarım ve yüzme başarılarım sayesinde Amerika’nın en seçkin üniversitelerinden ve bir Ivy League üniversitesi olan Cornell Üniversitesi’den kabulümü aldım. Şu anda CornellÜniversitesi’nde birinci sınıf Ekonomi öğrencisiyim ve akademik ve atletik kariyerime Amerika’da devam ediyorum.
Hep saniyeler ve saliselerle yaşayan biri olarak “zaman” kelimesi sizin için ne ifade ediyor? Bu sürekli yarış, mücadele hali normal yaşantınızı nasıl etkiliyor?
Aslında her insanın hayatında en önemli faktörlerden biri zaman. Çok küçük yaştan beri yüzmenin içinden geldiğim için bunun bilincindeyim ve bu nedenle kendimi şanslı hissediyorum. Havuz içinde geçirdiğim son 15 yılda nasıl mücadele içindeysem, dışında da havuzun içinde olduğum gibi olmayı öğrendim. Bunun yanında antrenörlerim ve yüzücü arkadaşlarımla geçirdiğim zaman kavramında da hayata oldukça hazırlandım. Özellikle yüzme, fazla antrenman isteyen bir spor olduğu için, aksam antrenmanlarına ek olarak sabah saat 5-6 antrenmanlarının da dahil olduğu bir spor. Bu anlamda bir hedefin, bir sporcuyu diğer herkes uyuyorken yataktan hızlı bir şekilde uyandırması, insanın kendine güveninin oluşması bir yana, çok önemli bir zaman yönetimi deneyimi kazandırıyor. Havuzun dışında da kendimi ilgi alanlarımda sürekli geliştirmeye çalışıyorum ve kendimi üniversiteden sonraya hazırlıyorum. Bu sebeple zamanı kullanarak planlamalar yaparken kendime sürekli şu düşüncemi hatırlatıyorum. “Bir insanın hedefine ulaşması, veya istediğini yapabilmesi, başarılı ya da mutlu olabilmesi için kendine ayırdığı etkili, efektif, ve bilince sahip olduğu zaman 10 yaşıyla 60 yaşı arası. Bu 50 yıl demek. Bir birey 24 saat içinde 8 saat uyuyorsa, bu 50 yılın yaklaşık 17 yılına denk demektir. Bunun yanında 24 saatlik bir günün İstanbul’da toplam iki saat ulaşımla geçiyor olması 50 yıla vurduğumuzda toplam yaklaşık 4 yıla eşit. Aynı şekilde, günde 1.5-2 saat yemek yine ömrümüzde 2 yıl demek. Günde 1 saat tuvalet ve banyo ihtiyaçları 2 yıla denk gelmektedir. Telefonda geçirilen ortalama süreyi de günde 1-2 saatten hesaplarsak, 50 yılda yaklaşık iki yıl eder. İnsanın toplamda 30 yıla tekabül eden bu temel ihtiyaçlarını 50 yıldan çıkarırsak geriye 20 yıl kalıyor. Bu sebeple her insanın kendini geliştirebilmek ve istediği hayatı yaşayabilmek için kendine ayırabileceği zaman sadece 20 yıl demek. Bu benim için çok şey ifade ediyor ve bu sebeple zamanımı olabildiğince verimli kullanmaya çalışıyorum.
Türkiye’nin en rekabetçi takımlarından biri olan Galatasaray Yüzme Kulübü, disiplin, motivasyon ve vizyon anlamında size neler kazandırdı?
Galatasaray Spor Klubü, camia olarak, Türkiye’nin en büyük kulüplerinden bir tanesidir. Tarih boyunca çeşitli alanlarda başarıları ve kupa sayıları, takipçileri ve uluslararası alandaki tanınırlığı bunu destekler niteliktedir. Galatasaray’la ilgili çok kişinin bilmediği ama gözden kaçmaması gereken bir örnek vermek istiyorum. Galatasaray Spor Klübü 1905 yılında Ali Sami Yen tarafından kurulmuştur. Ali Sami Yen, 1886 yılında doğmuştur. Bu da Ali Sami Yen’i Türkiye’nin en büyük kulübünü sadece 19 yaşında kurduğu anlamına gelir. Bu kulübü kurarken de belirttiği vizyon şudur: “Amacımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.” Bu sebeple Galatasaray’ın, tarihi, kurucusu ve vizyonuyla benim kişiliğimde ve karakterimde çok büyük payı vardır. 20 yaşında bir genç olarak, Ali Sami Yen’in böyle bir çıta belirlemesine hep hayran olmuşumdur. Uluslararası alanda Türk olmayan takımları yenme milliyetçiliği ve İngilizler gibi oynama Batıcılığı bana hep Atatürk’ün Milli Mücadele’de verdiği çıta ve vizyonu hatırlatır. Galatasaray Yüzme Şubesi de aynı zamanda spor camiadasından etkilenmiş bir kulüptür. Bu beni çok motive eder ve vizyon kazandırır.
Amerika’da yüzme hayatıma devam ederken de Galatasaray’da kazandığım değerleri kaybetmeden, ülkemi olabildiğince iyi temsil etmeye çalışıyorum.
Galatasaray Yüzme Şubesi’nin uzun vadede amacı uluslararası alanda da başarı elde etmektir. Galatasaray, bünyesinde vasat sporcu tutmaz. Vasat sporcuyla ilgilenmez. Vasat antrenörle çalışmaz. Çünkü Galatasaray Yüzme Şubesi başarıya açtır ve alanında en iyilerden değilsen tutunmak çok zordur. Şampiyon olamayan ya da başarı çıkartamayan el üstünde tutulmaz. Bu da aslında Galatasaray’ın her branşta başarısının en önemli sebebidir. Benim karakterimin de bundan etkilendi ve bu vizyonu hep örnek almaya çalışmaya devam ediyorum.
Farklı stillerde yüzerek her birinde önemli başarılara imza atıyorsunuz. En çok hangi stilde yüzmek size keyif veriyor?
Küçük yaşlarımda olabildiğince farklı sitillerde kendimi denemek isterdim. Bu sebeple kelebek, serbest, sırt, karışık, her branşı yüzdüğüm farklı dönemler olmuştur. Her branşın da kendine göre keyifli yanları var. Bu sebeple her branşı yüzebildiğim karışık branşından oldukça keyif alıyorum. Fakat tüm branşların içinden en çok keyif aldığım sırtüstü yüzmek.
Girdiğiniz yarışlar arasında sizi en çok heyecanlandıran ya da sizin için çok özel olanlar hangileri?
Benim için en önemli yarışlarımdan biri Balkan Şampiyonası’ydı. Çünkü en önemli milli takım yarışlarımdan biriydi ve gerçekten yarışa gidebilmeye hak kazanmak için çok fazla antrenman yapmıştım. Atmosfer ve yüzme seviyeleri sebebiyle Yunanistan ve Türkiye’nin arasında oldukça rekabetli geçen bir yarıştı. Bu sebeple de herkes çok hırslıydı ve en iyi derecemizi yapabilmek için çok uğraşmıştık. Buna ek olarak ilk Türkiye rekorum olan 400 karışık rekorumu kırdığım yarış da benim için çok özeldi. Beni en çok heyecanlandıran yarışım ise birinci Edirne Cup’taki 2.06’lık 200 metre sırtüstü derecemdi. Çünkü 200 metre sırtüstü branşında yaklaşık 4-5 yarıştır 2.09-2.11 arası yüzüyordum. Bu da beni gelişimim açısından çok korkutuyordu. Çünkü bir buçuk yıl boyunca derecemi geliştirememiştim. Edirne Cup yarışından önce Ömür Sönmez hocamla çok fazla sırtüstü antrenmanı yapmıştık. Sonunda derecemi 4 saniye indirip 2.06.70 yüzmüştüm. O yarış benim gözümde sırtüstü branşı açısından dönüm noktalarından biriydi. Avrupa Gençler barajına da birkaç salisem kalmıştı. Derecemi bir sonraki yarışta 2.05.89’a kadar düşürsem de Avrupa Gençler barajını sadece birkaç saliseyle kaçırmıştım.
Amerika’nın en iyi üniversiteleri arasında yer alan Cornell University’de hem eğitim hem de spor kariyeriniz devam ediyor. Türkiye yüzmesi ile kıyaslayacak olursak Amerika’da yüzerken, antrenman yaparken ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Bunu uzun zamandır ben de düşünüyorum. Şanslıyım ki kariyerim boyunca her ne kadar farklı antrenörlerle çalışsam da hepsi belirli bir kaliteye sahipti. Şu an Cornell’deki antrenörüm de oldukça iyi antrenman yazıyor. Bu sebeple antrenman sistemi açısından Amerika’da yaptığım antrenman tarzıyla Türkiye’de yaptığım antrenman arasında çok büyük fark yok. Belki Amerika’daki suyun dışında yapılan kara antrenmanlarının daha zor olduğunu söyleyebilirim. Ancak bunun haricinde iki ülkedeki antrenman sırasında, antrenmanın yapılış biçimi arasında çok büyük farklar var. Örneğin maalesef Türkiye’de halk arasında kaytarma dediğimiz, daha az yüzmeye çalışma, hocanın yoğun antrenman programını eleştirme durumu çok fazla. Örneğin Türkiye’de yapılması zor bir antrenman programı yazıldığında gözümün önüne hocadan, antrenman sisteminden, kulüpten, spordan şikayetçi olan birçok sporcu ve takım arkadaşlarım geliyor. Bazı sporcular Türkiye’de kendi hocasının antrenmanını beğenmiyor ve bunu rahatlıkla eleştirebiliyor. Ancak antrenörlerin bunu uzmanlık haline getirdiği konusunda hemfikire varılması gerekiyor. Bu sebeple de uygulanan siteme güvenilmesi şart. Türkiye’de sporcuya ne yapacağını söyleyen üst mevkiler, yöneticiler, hocalar, personeller, kondisyonerler, sporcudan şu zamanda orada olmalarını isteyince sporcu, eğer kendisine zor geliyorsa, direkt söylenip arkasında sıkıntı aramaya başlıyor. Amerika’da bir dakikada bir yerde olunması isteniyorsa buradaki takım arkadaşlarım tam zamanında orada oluyor. Eğer zor bir antrenman verildiyse hocanın bir bildiği vardır diye düşünüp, güvenip sisteme ayak uyduruyor. Sonucunda ise doğru uygulanan sistem Amerikalı sporcuları, sistemi yanlış olan Türk sporculardan yukarı çekiyor. Ancak ben kişisel olarak bunu Türk insanının yapısından veya güvensizliğinden değil, yönetiminin toplumsal bir sorun yaratmasından dolayı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de insanlar işi bilene değil de kendi çıkarlarına göre tanıdığına ve bilmeyene yaptırdığı için toplumda oluşan birçok eksik, bireyler tarafından gözlemleniyor. İnsan taksiye binerken şoförün nasıl araba kullanacağına güvenemiyor. Aynı şekilde tüm ülkede olduğu gibi spor takımlarında da yönetimlerin değişmesiyle baştaki insanlar ve o insanların güvendiği ama işinde iyi olduğu kanıtlanmamış insanlar işin başına geçince ortamdaki güvensizlik artıyor. Buna örnek olarak bir yüzme kulübü idarecisinin yüzme kondisyoneri yerine koşu antrenörü alarak yüzücüleri çalıştırmasını beklemesi olabilir. Eğer yüzme sporunda da ortamdaki güvensizlik artarsa sporcu antrenörüne veya yönetimine güvenmemeye başlıyor. Her ne kadar sporcu yetenekli veya antrenörü çok iyi olsa da Türk toplumunun toplumsal ve idari yapısı gereği sisteme güvenilmiyor. Bu sebeple de ekonomi, eğitim, spor gibi pek çok alanda işin işi bilene verildiği Amerika gibi ülkelerde, ortamda güven hakim oluyor. Böylece de sistem yüzücülerin performansını yukarı çekerken Türkiye’de insanlar sisteme daha az güveniyor. Diğer türlü ise sistem zaten hasarlıyken sporcuları ve bireyleri daha aşağı çekiyor. Bu sebeple her ne kadar antrenman sistemi aynı olsa da, sporcuların antrenman sistemine bakış açıları aynı değil. Cornell’de verilen görev harfi harfine yapılıyor. Bunun yanında Türkiye’nin yarışma ve havuz dışı sistemi de Cornell’e göre daha önde. Örneğin seçme- final yarışların yarış havasıyla, yarış mayosuyla yapılması, Türk yüzmesinin rekabetçi kalmasını sağlayan faktörlerden. Bu da aslında türk yüzmesini geliştiriyor.
Galatasaray, Fenerbahçe, Enka gibi büyük kulüplerde de havuzun haricinde personeller oldukça başarılı. Masörler, hakemler, fizyoterapistler, kondisyonerler… Türkiye’deki kulüplerin bunlara, Amerikan üniversitelerinden daha çok önem verdiği bir gerçek.
Türk sporcusunun sadece sisteme biraz daha güvenip daha çok antrenman yapıp, kolaya kaçmaması gerekiyor.
Hem başarılı bir sporcu hem de öğrenci olarak ülkemizi yurt dışında temsil ediyorsunuz. Bu size nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
Öncelikle her zaman kendim olmaya çalışmaya dikkat ediyorum. Amerika’da uluslararası ya da Amerikalı birçok arkadaşımın tek Türk arkadaşı olduğumu biliyorum. Bu sebeple yapacağım her davranışın ve genel duruşun onların gözünde Türk insanını temsil edeceğinin bilincindeyim. Bu sebeple de elimden geldiğince onlara hem kendimi hem ülkemi en iyi şekilde göstermeye çalışıyorum. Böylece onlar da Türkiye ve Türk insanı hakkında daha pozitif düşünebilsin. Disiplinimden, iyi niyetimden, sevgimden, umudumdan hiç taviz vermemeye çalışıyorum. Bunun yanında takımdaki her bir sporcuyu çok seviyorum ve burdaki ailemmiş gibi hissediyorum. Başlarda her ne kadar ülkemi temsil etmenin sorumluluğunu ağır bir şekilde hissetsem de artık hepimiz bir aile gibi olduğumuz için aramızda doğal bir bağ kurulmuş durumda. Bence yabancıların gözünde bir ülkenin sembolü olmak gurur verici. Bazı arkadaşlarım Türkçe dersleri alıp benimle Türkçe konuşmaya başladı. Hatta bu yaz Türkiye’ye gelecekler bile var.
Ülkemizdeki yüzme havuzlarını, spor tesislerini gerek yapısal gerekse işletme açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Birçok ile ve ilçeye son yıllarda yeni ve olimpik yüzme havuzları yapıldı. Bu insanların yüzme sporuna verdiği değeri gösteriyor. Ayrıca inşaat sektörüne yapılan harcamalar, yüzme havuzlarını ve yüzme sporunu çok geliştirmiştir. Klor seviyesi, depar taşları, derinliği, yoğunluğu, kısacası her açıdan Türkiye’deki yüzme havuzları oldukça kullanışlı ve temiz. İşletme açısından da aynı şekilde. Herkese yüzme hakkının verildiği, düşük fiyatlı ya da ücretsiz yüzme havuzlarının olması spor açısından oldukça büyük bir şans. İmkanı olmayan insanların da bunlardan faydalanıyor olabilmesi sporumuza olan sevgiyi de arttırır. Ben kişisel olarak, tatillerde, veya yolculuk durumlarında, nereye gittiysem kaldığım mekana en fazla bir saat uzaklıkta bir yüzme havuzu bulup rahatlıkla antrenman yapabilmişimdir. Bunun yanında artık otellerde de yüzme havuzları olmazsa olmaz olmuştur. Havuzlara ve yüzme sporuna yaptığı yatırımdan dolayı Türkiye’yi takdir etmek lazım. Bir öneride bulunmam gerekirse; okulların içindeki yüzme havuzlarının da arttırılması, ülkenin gelecek 20 yıldaki yüzme başarısı açısından iyi olacaktır.
Ülkemizdeki yüzme sporunun gelişip yaygınlaşması konusunda neler düşünüyorsunuz? Bu konuda önerileriniz nedir?
Şunu söylemek gerekiyor; Türkiye spor branşlarının içinde özellikle yüzme alanında son 10 yılda büyük reform yaptı ve yüzme sporunun yaygınlaşması, gelişmesi açısından önemli bir bütçe ayırdı. Her ne kadar iyi sporcuların hepsi daha çok büyükşehirlerden ve büyük kulüplerden çıksa da bireysel ve takım alanında Türkiye son 10 yılda çok önemli başarılara imza attı. Uluslararası alanda Avrupa Şampiyonası madalyaları, Dünya Şampiyonası finalleri, EYOF madalyaları, Avrupa Gençler şampiyonlukları gibi bir çok başarı elde ettik ve yüzme alanında daha önce hiç olmadığı kadar geliştik. Özellikle Fenerbahçe, Galatasaray, ve Enka Spor Kulüpleri başta olmak üzere, antrenörler ve kulüpler en yetenekli ve en çalışkan sporcularını çok iyi değerlendirdi. Yasin Atıl, Hakan Eskioğlu, Fatih Yıldırım, İbrahim Aksoy, Gjon gibi işin içinden gelen, bilimsel antrenman programlarıyla çalışan bir çok antrenör, çok sayıda ve belli kalitede sporcuları antrenman programlarına dahil ettiler ve zirvelerine taşıdılar. Kara antrenmanı alanında da oldukça başarılı bir isim olan ve çok sayıda olimpik yüzücünün gelişimine katkı sağlamış olan İrfan Gülmez hocamızın da hakkını vermek lazım. Bu hocalarla çalışmak için Türkiye’nin çeşitli yerlerinden şehir veya kulüp değiştiren ve kariyerlerinin zirvesine ulaşan çok sayıda sporcu mevcut. Bunun haricinde bireysel sporcuların yetenekleri ve çalışma disiplinlerinin de artması yüzme alanında ülkenin bilinçlenmesinin bir sonucu. Örneğin Ümitcan Güreş bu alanda hem Alman Lisesi’nde okumuş, hem Harvard Üniversitesin’den kabulünü almış, ayrıca bir de olimpiyatlara gitmiş bir sporcu olarak Türkiye’nin bu alanda ne kadar büyük yol kat ettiğinin göstergesi. Aşağıdan gelen gençlere çok doğru bir örnek teşkil ediyor. Emre Sakçı ve Berkay Ömer Öğretir, adımızı uluslararası arenada duyurmuş çok önemli yüzücüler. Takım arkadaşım Berke Saka, disiplini, yüzme sporundaki duruşu ve profesyonelliğiyle herkese örnek olan, genç, başarılı bir yüzücü. Berke Saka, henüz 18 yaşında olimpiyatlara gitmiş ve Georgia Tech Üniversitesi’nden kabul almış ülkedeki yüzme sporunun gelişmesindeki en yakından gördüğüm örnek. Mert Kılavuz, Yiğit Aslan, Baturalp Ünlü, Selen Özbilen, Gizem Güvenç, Beril Böcekler, Deniz Ertan, Merve Tuncel… Hepsi ve ismi aklıma gelmeyen daha birçok olimpik seviyede yüzücü, ülkemizdeki yüzmenin ne kadar geliştiğinin kanıtı.
Bunun yanında genetik avantajlar olmadığı sürece dünyanın neresine gidersek gidelim spor, ekonomik seviye ve refah düzeyiyle doğru orantılıdır. Örneğin Asyalılar boy avantajlarından dolayı basketbolda belki Batı ülkeleri kadar iyi olmayabilir. Ancak özellikle yüzme genetik bir yana, çalışma ve disiplinle oldukça paralel gelişen bir spor. Bu sebeple ekonomik seviyesi ve refah düzeyi önde olan ülkeler, yüzme gibi sporlarda daha başarılı olur gibi bir tez kursak korelasyonu destekler nitelikte olur. Örneğin dünyanın en büyük ekonomileri olan ve refah seviyesi üstün olan ABD, Çin, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin son 20 yılda açık ara bir farkla yüzme sporunda zirveye oynayıp istikrarlı bir şekilde devam etmelerinin temel sebebi, ülkelerin gelişmişliği ve bu gelişmişliğe sebep olan ekonomileridir. Ekonomisi güçlü olan ülke istediği alana istediği yatırımı yapabilir. Çünkü Hindistan, Türkiye gibi ekonomisi büyük ama kişi başına düşen geliri daha az olan ülkelerde aileler çocuklarını spora yönlendirme konusunda daha az istekli. Bunun sebeplerinden bir tanesi maddi yetersizlik. Diğer bir sebep de; ailelerin çocuklarının eğitimi yerine spora yatırım yapması halinde, çocuklarının geleceğine dair endişeleri. Bu durumda ülkelerin eğitim sistemi devreye giriyor. Çünkü eğitim sistemi yüksek olan ülkelerde refah seviyesi de, kişi başına düşen gelir seviyesi de fazla oluyor. Bu da uzun vadede ailelere hem maddi açıdan kolaylık sağlıyor, hem de çocukları eğitim ile spor arasında seçim yapmak zorunda bırakmak yerine ikisini bir arada yürütme şansı tanıyor.
Uzun vadede spor ve diğer alanlarda dünyanın en iyileriyle yarışmak istiyorsak devlet tarafında yapabileceğimiz en öncelikli şey eğitime yatırım yapmak olur.
Spor hayatının getirdiği disiplinin, yaşam tarzınızı büyük ölçüde kontrol altında tutmasının, zaman zaman sizi bunalttığı oluyor mu? Oluyorsa bu duygularınızı nasıl yönetiyorsunuz?
Daha önce hiç bunalttığı olmadı. Bence yüzmenin, antrenmanın, yarışın veya herhangi bir hedefin bulunmadığı bir yaşam tarzı sıkıcı olurdu. Rekabet etmeyi, yarışmayı ve disiplini seviyorum. Spor hayatım olmasaydı hayatım bu kadar disiplinli ve planlı olmazdı diye düşünüyorum. Aksine planımdan şaştığım, veya antrenman yapamadığım günlerimde modum düşüyor ve kötü hissediyorum.
Nasıl bir yüzme havuzunda yüzmeyi hayal edersiniz?
Yanımda benim performansıma yakın olan, yakın arkadaşlarımın yüzebileceği bir yüzme havuzu. Galatasaray’ın havuzunu bu yüzden çok severim. Ancak mekân ve mimarlık olarak bakarsak, deniz kenarı ve başından sonunu görebildiğimiz açık bir sonsuzluk havuzu güzel olur.
Spor ve eğitim hayatınız için ne gibi hedefleriniz var?
Spor anlamında kısa vadeli hedefim, seneye Cornell adına yüzdüğüm Ivy League şampiyonasında final yüzebilmek. Uzun vadeli hedefim için Türkiye adına İslam Oyunlarına ve Avrupa Şampiyonasına gidebilmek istiyorum.
Eğitim alanında, kısa vadeli hedefim; Cornell’de Ekonomi ana dalımı ve işletme yan dalımı tamamlayıp, olabildiğince farklı alanlarda kendimi geliştirmek. Ayrıca ekonomi alanında derin bir bilgi birikimi kazanıp, bir yüksek onur öğrencisi olarak mezun olmak istiyorum. Üniversiteden mezun olduktan sonra da Harvard Business School’da MBA yapmak da hedeflerim arasında.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Hem büyük sporculardan, büyük iş adamlarından, hem de ülkesine maal olmuş isimlerden okuduğum ve gördüğüm kadarıyla; uzun vadede başarı, bir alana odaklanıp, çok çalışıp, istikrarlı bir şekilde devam edip üzerine koyunca elde ediliyor. Çalışılmadan elde edilmiş başarılar ise sürdürülebilir olmuyor ve sonuçta yine başarısızlığa dönüşüyor. Bu sebeple her ne kadar bazen bugünün zevkleri, eğlenceleri veya rahat yolları insana cazip gelse de kendi yolumuzda çok çalışarak ilerlediğimizde, kalıcı bir başarı ortaya çıkmış olacaktır. Özellikle yaşları benden küçük gençlere zamanlarını boş şeylere değil, kişisel gelişimlerini arttırmaya yönelik harcamalarını, biraz dişlerini sıkmalarını ve günün sonunda başardıktan sonra kendilerini ödüllendirmek amacıyla zevklerine bakmalarını öneririm.
Bir cevap yazın