Bu sayımızda sizleri Mimar Semra Uygur ile buluşturduk. Eşi Özcan Uygur’la birlikte kurduğu Uygur Mimarlık, yaklaşık 35 yılda onlarca mimarlık ödülüne layık görüldü. AKM Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binası (1992), TBMM Milletvekili Çalışma Binası (1997) , TED Ankara Koleji Yumrubel Yerleşkesi (1998) ve Gelibolu Tarihi Alanı Yeni Şehitlik Tasarımları (2017) en ses getiren yarışma birincilikleri olarak sıralanabilir. Çok sayıda okul binası projesine de imza atan Semra Uygur, Havuz&Sauna Dergisi’nin sorularını yanıtladı…
Öncelikle Semra Uygur ve Özcan Uygur’un mesleki kariyerinden ve bir araya nasıl geldiğinden başlamak isteriz. Bu süreçten biraz bahseder misiniz?
ODTÜ Mimarlıkta sınıf arkadaşı olarak başladığımız arkadaşlığımız eş ve iş ortağı olarak devam ediyor.
Bir yapının kentle kurduğu ilişkinin önemi nedir? Bu olgu ülkemizde nasıl değerlendiriliyor?
Yapılar bulunduğu coğrafya içinde yapıldığı amaca ve bulunduğu yerin özelliklerine uyumlu olarak yer almalıdır. Uyum derken benzerlikten değil yerin ve yaşantının özelliklerinden bahsediyoruz. Yapılar bulunduğu alana değer katmalı. Ülkemizdeki yapıların çoğunlukla bulunduğu alana değer kattığını, coğrafya ile uyumlu olmasının dikkate alındığını söylemek mümkün değil. Yapılar ihtiyaçtan ziyade daha çok rant aracı olarak yapılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) Binası projesinde farklı bir yapım sistemi önerisiyle birincilik ödülü aldınız. Daha pek çok projeniz de ödüle layık görüldü. Yarışmaların mesleki gelişiminizdeki etkisi nedir?
Mimarlık hizmeti işverenin ya da kullanıcının arsasını ve ekonomik gücünü kullanarak manevi haklarına sahip olduğumuz önemli bir hizmet. Mimari yapılar hem sahibini, kullanıcısını hem de kenti; bulunduğu yeri etkiliyor. Dolayısıyla bu hizmeti sunabilmek için belirli bilgi birikimine sahip olduğumuzun biliniyor olması ve güven vermemiz gerekir. Yarışmalar, mimarlık hizmetini sunabilme şansını verecek ortamı yaratıyor. Meslek içi eğitim olarak önemli öğrenme aracı. Yatırımcı için birden çok seçenek içinden jüri tarafından seçildiği için yatırımcıya da avantaj sağlıyor. Özellikle kamu yapılarının yarışma ile elde edilmesi şeffaflık açısından da çok önemli ve gerekli. Yapı yapma şansını yarışmalar ile elde ettik ve devam ettirdik, yarışmaların meslek hayatımızdaki rolü çok büyük ve önemli.
CSO binasında bir konser dinlerken ya da hizmete giren diğer projelerinizle karşı karşıya kaldığınızda neler hissediyorsunuz?
Tasarım ve yapım sürecinde verilen hizmet sonrası elde edilen mimarlık ürünü artık kullanıcınındır. Yapımız hizmete girdikten sonra kullanıcı olarak bakmaya gayret ediyoruz. Ama diğer kullanıcıların tepkilerini de gözlemlemeye ve anlamaya çalışıyoruz.
Zamansız, sürdürülebilir mimari konusundaki görüşlerinizi merak ediyoruz. Mimarinin de bir modası var mı? Birbirine benzer siteler, apartmanlar bu modanın bir eseri mi?
Mimarinin zamansız sürdürülebilir olması için her şeyden önde sosyal olarak yaşamına devam etmesini gerektiren niteliklerinin, başta duygu yüklü mekanların olması sizi kendine çağırması gerek. Ortamın sosyal, ekonomik, kültürel ortamının mimariye yansımasını her dönemde mimarlıkta da görmek mümkün. Nedenleri, üretim araçlarının, malzemelerin benzerliği ve globalizmin yansıması diyebiliriz. Mimarlık eğitiminin bile aynılaştığı günümüzde, ürünlerin benziyor olması da aynı bakışın sonucudur.
Çok sayıda kişinin kullanımına sunulan kamu alanları için mimari proje üretmek size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? En çok hangi projeleri tasarlamaktan keyif alıyorsunuz?
Kullanım amacı ne olursa olsun, kime hizmet ediyorsa etsin mimarlığın keyif almadan yapılması mümkün olmayan bir hizmet olduğunu düşünürüm. Kamu alanları için düşünmek, sonuç üründen etkilenen kişi sayısının çokluğu nedeniyle hem daha sorumluluk yükleyen ama bir o kadar da daha keyifli.
Şehirlerin hafızası olarak da kabul ettiğimiz hangarlar, depolar gibi alanların yeniden düzenlenip canlandırıcı, farklı amaçla kullanılan merkezler haline dönüştürülmesi kente ne gibi değerler katıyor?
Depolar, hangarlar derken daha önce kullanılan şimdi işlevini yitirmiş yapılar olarak baktığımızda, elbette bulundukları alanda yeni kullanımlar olarak hayata katılmaları hem kent hafızası hem de anı değerleri için çok doğru bir yaklaşım oluyor. Ancak var olan yapının değerlerini yok etmeyen ve değer katan çağdaş restorasyon anlayışı ile yapılmalarının zamanı doğru algılamak, yanıltmamak açısından gerekli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde işlevini yitirdiği için kullanılmayan çok sayıda değerli mimarlık ürünü varken yenisini yapmaktan ziyade var olanı değerlendirmek her anlamda daha kıymetli bir anlayış olacaktır.
Çok sayıda okul projesine imza attınız. Okul projelerinde yüzme havuzu gibi sportif-sosyal alanlar oluşturulması konusunda neler düşünüyorsunuz? Okulların sadece eğitim-öğretim değil aynı zamanda birer sosyal alan olarak kullanılması ülkemizde de mümkün mü?
Yüzme havuzu ve diğer açık, kapalı spor alanları çocukların gençlerin beden ve zihin sağlıkları için gerekli mekanlar. Spor, disiplini, sabrı, birlikte çalışmayı başarmayı öğreten çok önemli etkinlik. Tasarladığımız okul projelerinden Ted Ankara Koleji Yerleşkesinde yarı olimpik açık ve kapalı yüzme havuzu mevcut. İstanbul’da yaptığımız okulların alanları ancak eğitim mekanlarını ve mümkün olduğu durumlarda spor salonu yapabilme imkanı veriyor. Gönül ister ki tüm okul alanları yeterli büyüklükte arsalarda yer alsın. Yoğun göç alan İstanbul’da öğrenci sayıları da bu nedenle hızla artmak durumunda kalınca yüzme havuzuna ne yazık ki yer kalmıyor. Bir diğer konu da okulların bakımlarının okul idarelerine ait olması. Bakımı özellik gerektiren mekanların bu durumları sorun olmakta. Mekanların sürdürülebilir olması için gerekli periyodik bakımlarının yapılıyor olması gerekir. Okulların her türlü bakım ve onarımların yeterli donanıma sahip kişiler tarafından yapılması organize edilmeli. Aksi durumda yüzme havuzu olsa da bir süre sonra kullanılmayacağı konusunda endişem olduğunu da ifade etmek isterim.
Ülkemizdeki yüzme havuzu projelerini gerek tasarım gerekse nitelik bakımından nasıl buluyorsunuz? Yüzme havuzu sektörünün gelişmesinde mimarlığın ve mimarların etkisi nedir?
Özellikle konut sitelerinde yüzme havuzu genellikle “bu da var” denilerek bodrum katlarda, ışıktan yoksun alanlara yerleştirilen, adı olsun yeter mekanlardan. Doğal ışıktan yoksun, ruhsuz mekanlar, kullanıcıların kullanma isteğini oluşturamadığı, işletme maliyetleri de yüksek olduğu için bir süre sonra başka işleve dönüştürülen yerler oluyor. Bu konuda mimarların, mekanları kullanılmaya teşvik eder nitelikte konumlandırması ve tasarlaması en önemli konu. Mimarların yatırımcı ve kullanıcıyı havuz alanlarının sürdürülebilir nitelikte tasarlaması için ikna etmesi gerekiyor.
Yüzme havuzu, spa, sauna gibi sosyal mekanlar projeye ne gibi katkılar sağlamakta. Bu özelliklere sahip projelerin hala ayrıcalıklı ve üst segment projeler arasında yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yüzme havuzu, spa, sauna gibi sosyal mekanlar sağlıklı yaşam için gerekli olmakla birlikte sosyalleşmenin de aracı mekanlardır. Bu tür mekanların herkesin ulaşabileceği mesafede olması, toplum sağlığı için de gereklidir. Bu özelliklere sahip projelerin hala ayrıcalıklı ve üst segment projeler arasında yer almasını, ‘gerekli mekanları reklam aracı olarak kullanmak’ olarak gördüğümü söyleyebilirim.
Sınırlarınızın olmadığı mimari bir projeyi nasıl tanımlarsınız? Mesela sınırsız bütçe ve uygun koşullar altında nasıl bir yüzme havuzu hayal edersiniz?
Kısıtlar/sınırlar olmadan mimari proje tasarlamanın mümkün olacağını düşünmediğim için hayal de edemiyorum. Nitelikli ürünler kısıtlamaların olduğu durumlarda gelişirler.
Son olarak neler eklemek istersiniz?
Teşekkür ederim.
Bir cevap yazın