“Geleceğe Yön Veren Mimarlar Yetiştiriyoruz”
‘Sürdürülebilir mimari’ denince akla ilk gelen isimlerden birisi… ‘Sürdürülebilir Mimarlık’ isimli kitabıyla da bu konuyu tüm ayrıntılarıyla ele alan bir yazar… 120 yılı aşkın bir süredir eğitim vermeye devam eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, Türkiye’nin hatta dünyanın en başarılı inşaları için genç mimarlar yetiştiren idealist bir akademisyen… Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşin Sev ile Havuz Sauna dergisi için konuştuk.
Röportajımıza sizi tanıyarak başlamak isteriz. Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
1994 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum. O yıllarda üniversite henüz Güzel Sanatlar adını almamıştı, ama bizler mimarlığın güzel sanatlar içindeki yeri ve önemi konusunda büyük bir farkındalıkla yetiştirildik. Sanırım araştırmaya, bilgi üretmeye ve aynı zamanda da öğretmeye istekliymişim ki, kendimi 1996 yılında yeniden mezun olduğum koridorlarda buldum. Aynı kurumda yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamladıktan sonra, Türkiye’de yeni yeni duyulmaya başlanan sürdürülebilirlik kavramıyla tanıştım. Pek çok ülkede uzun yıllardır bu konuda farkındalık vardı. Araştırmalar yapılıyor, bilimsel çalışmalar yayınlanıyor, konferanslar, seminerler veriliyor, sadece üniversite düzeyinde değil, ilk ve orta öğretim düzeyinde de dersler veriliyordu. Düşünün 2000’lerin başı ve bizim ülkemizde, üniversiteye gelmiş bir öğrenciye değil sürdürülebilir mimarlığı sormak, “Sürdürülebilirlik nedir?”, “Sürdürülebilir kalkınma nedir?” diye sorduğumda, çoğu zaman cevap alamıyordum. İşte o zaman dedim ki, “Bilgilerimi ülkemin gençleriyle paylaşmalı, onları bu konuda yetiştirmeliyim. Gelecek için küçük-büyük herkesin bir katkısı olmalı ve bu da benim bir katkım olsun.” İşte bu düşünceyle Türkiye’deki ilk kaynak kitap niteliğindeki “Sürdürülebilir Mimarlık” kitabımı yazdım. Herhalde büyük bir hareketi tetikleyen ilk adımlardan biri oldu. Halen araştırmalarımı gençlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Esasen yapmak istediğim; onlara gelecek için sürdürülebilirliği sadece mimarlık alanında benimsetmek değil, günlük hayatlarında ve tüm aktivitelerinde geleceği düşünmelerini sağlamak. Hatta bazen haddimi aşarak; “burada günlük hayata dair öğrendiklerinizi ailelerinizle, arkadaşlarınızla, tüm çevrenizle paylaşın, tüketirken duyarlı olun, su faturalarınızı, elektrik faturalarınızı takibe alın, sürekli üretin ama üretirken geleceği düşünün” demek cüretinde bile bulunuyorum. Ama tabi bunu önce kendim uyguluyorum. Bakın okulumda bile koridorlarda gezinirken boşa yanan lambaları, boşa akan muslukları, kullanılmayan odaların kaloriferlerini kapattırırım. Faturasını kimin ödediği hiç önemli değil… Bana cimri diyebilirler ama cimri değil, tutumluyum ben… Sürdürülebilirliğin anahtar kelimelerinden biri de budur…
Mimarlıkta yenilikçi teknolojiler, yapılarda yenilikçi yaklaşımları da beraberinde getiriyor. Kullanıcının seçim yapmasını, karar vermesini sağlayan profesyonel hizmetlerde nelere dikkat edilmesi gerekiyor?
Profesyonel hizmet deyince, adı üzerinde “profesyonellik” beklemek, hizmet sağlayıcının profesyonelliğine dikkat etmek gerek. Yani hizmet konusunda uzman kişi ve kuruluşların sunduğu ürünler, hizmetler, kendi faaliyet alanlarında en az hata ile en üst düzey başarı ve mükemmellik arz etmeli. Bunun için de profesyonel hizmet sunduğunu iddia edenlerin alanlarındaki yenilikleri takip etmesi, hizmet sonrası süreçleri de profesyonelce yürütmesi, başta vadettiklerini başarıyla yerine getirmesi, sağlayabilecekleri ve sağlayamayacakları konusunda kullanıcıları uyarması gerekir. Profesyonellik budur. Bir de yerinde ve başarılı çözüm üretmek önemlidir. Ancak şunu da atlamamak gerek; anahtar kelime “yenilikçi” ise, yenilikçi teknolojilerde her zaman bir soru işareti olduğunu bilerek hareket etmek gerek. Yenilikçi teknolojilerde beklenmedik bir durum ortaya çıktığında – ki bu durum çoğunlukla sorun yaratma olarak çıkar- profesyonellerin bunu öngörebilmesi ve en uygun çözümü üretebilmesi beklenir. Bu da ancak tecrübe ve birikimle olacak bir konudur. Unutmayalım ki, tecrübenin yerini başka hiçbir şey tutamaz. Bu durumda profesyonel hizmetlerde dikkat etmemiz gereken en önemli husus tecrübedir.
Türkiye’nin en başarılı mimarlarının yetiştirildiği fakültelerden biri olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin dekanısınız. Mimarlık eğitiminde de yenilikçi bir yaklaşımdan söz etmek mümkün mü? MSGSÜ bünyesinde verilen eğitimlerde yenilikçi yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yenilikçi yaklaşımları takip edemez, zamanın gerisinde kalırsanız, yok olur gidersiniz.
Yerinizde sayma lüksünüz bile yoktur aslında. Zira, yerinde saymak geri kalmak demektir. Bizler de tecrübe ve yenilikçi bakış açısının bir arada bulunduğu, müthiş zengin bir kadro ile öğretim yapıyoruz. Zamanın gerekliliklerine göre evrilmiş, dünya çapında geçerli bir eğitim modeliyle, geleceğe yön veren başarılı mimarlar yetiştiriyoruz. Bunun bedeli az değil. Çok çalışıyoruz, öğrencilerimizi de çok çalıştırıyoruz. Bunun değerini mezun olduktan sonra anlıyorlar. Hatta birçoğu mezun olmayı bile beklemeden farklılığımızın farkındalar. Henüz öğrenciyken en başarılı ofislerde iş bulabiliyor, tecrübeli mimarlarla fikir yarışına girebiliyorlar.
Dijital teknolojileri, dünyadaki tasarım eğilimlerini çok yakından takip ediyoruz. Eskiyi yok etmeden yeniyi yapmayı, eskiye sahip çıkmayı, geleceği şekillendirmeyi öğretiyoruz. Mimarlığı baştan sona, her ayrıntısıyla öğretmemiz mümkün değil. Zaman, kaynaklar kısıtlı. Ama biz öğrenmeyi öğretiyoruz. Doğruyu ve yanlışı ayırmayı, salt eleştirmeyi değil, fikir üretmeyi de öğretiyoruz. Bazen öyle şaşırıyorum ki, gençlerimizin öğrenme hızları sınır tanımıyor ve bir bakmışız; biz onlardan öğreniyoruz. Bunu başarmak büyük bir başarı bence. Bunu çok dinamik, tecrübeli ve kendini işine adamış akademik kadromuza borçluyuz.
Yüzme havuzu projeleri, birçok disiplinin bir arada hizmet verdiği projeler arasında yer alıyor. Mimarlığın buradaki yeri ve önemi nedir?
Derslerimizde sık sık tekrarladığımız bir cümle var. “Mimar bir projenin orkestra şefidir.” Tüm disiplinleri yönetmeyi bilmeli ve yönetmelidir. Bu açıdan baktığımızda yüzme havuzu tasarımını da bilmelidir. Yüzme havuzu tasarımlarının kaçınılmaz bir şekilde, havuzun bağlı bulunduğu bina ile birlikte ele alınması gerekir. Havuzun şekli, yerleşimi, tesisat ile ilgili alanların tasarımı, bunların ana bina tesisatları ile ilişkilendirilmesi gibi konular, mimarlığın hizmet alanları içerisindedir. Dolayısıyla mimar, altyapı bağlamında elektrik ve mekanik disiplinleri ile birlikte çalışmalıdır; yerleşim, tasarım, malzeme seçimleri gibi işlevsel ve görsel konularda mimarlara epey iş düşüyor.
Bölgesel ve sosyokültürel şartlar, yüzme havuzları, spa, sauna uygulamalarında nasıl bir etki yaratıyor?
Spa, sauna ve termal havuzlar eski Roma’dan beri rahatlamak amacı ile kullanılmıştır. Elbette zaman içinde bulundukları bölge ve kültüre göre kullanım alışkanlıkları farklılaşmış. Örnek olarak Romalılarda spalar şehrin önemli merkezlerine yakın yerde konumlanıp buluşma yeri olarak görev alırken, Osmanlılar’da bu mekanlar hamam olarak karşımıza çıkıyor. Mimari açıdan bakıldığından işlevi benzer mekanların farklı yerleşimler ile karşımıza çıktığını görebiliriz.
Atmosfere salınan sera gazlarının yaklaşık yüzde 40’ının inşaat endüstrisi kaynaklı olduğu biliniyor. Bu anlamda yüzme havuzları, spa, saunalar başta olmak üzere yapılarda enerji kayıplarının azaltılması konusunda bir mimarın üzerine düşen görev nedir? Mimarlar bu konuda tasarım aşamasında hangi kriterleri dikkate almalı?
Sadece spa ve havuzların değil, diğer tüm binaların ve bina komplekslerinin çevresiyle uyumlu, fonksiyonlarına hizmet eden, aynı zamanda enerji korunumuna dikkat edecek şekilde inşa edilmesi doğru olacaktır. Bu prensipten hareketle; yüzme havuzu, spa ve saunaların bağlı bulundukları binada doğru konumlandırılması, yalıtımlarının doğru şekilde yapılması, elektrik ve mekanik tesisatlarının uygun olması ve gerekli enerjinin de çevredeki doğal kaynaklardan elde edilebilmesi, bu açıdan önem arz etmektedir.
Sürdürülebilir mimarlık kavramı nedir? Günümüzde nasıl bir önem taşıyor?
Hiç uygun bulmamakla birlikte “In” ve “Out” kavramları günümüzde çok moda… Sürdürülebilir mimarlık “in”, sürdürülebilir olmayan mimarlık “out” gibi bir algı yaratılıyor… Buna da çok kızıyorum. Kesinlikle yeni bir kavram olmadığını bilmemiz gerekiyor. Sadece unutulmuş, çevreden, doğadan toplumsal değerlerden, sosyo-ekonomik yapıdan kopmuş mimarlık uzun yıllardır gündeme yerleştiği için bu kavramı hatırlatma ihtiyacı doğuyor. Yani uzun lafın kısası; sürdürülebilir mimarlık, çevreye, doğaya, insana, bulunduğumuz şartlara, geleceğe, topluma, ekonomik yapıya duyarlı mimarlıktır. Bizler mimarlar olarak faaliyetlerimizi sürdürürken, gelecek nesillerin olanaklarını ellerinden almamalıyız. Tükettiğimizden çoğunu üretmeliyiz. Belki çok iddialı bir ifade ama, belirtmeden geçemeyeceğim; “En sürdürülebilir yapı, yapılmamış yapıdır.” Ama yapı yapmak kaçınılmaz ise, bizler de geleceğe daha duyarlı yapılar yapmaya gayret etmeliyiz.
Özellikle 1980’li yıllardan itibaren yaygınlaşan dışa kapalı siteler, yüzme havuzu, spa, sauna gibi sosyal alanlarıyla da yeni yaşam tarzları oluşturdu. Bu bağlamda ülkemizdeki havuz sektörünün mimari açıdan gelişimini nasıl değerlendirirsiniz?
Özellikle şehir merkezlerinin emlak fiyatlarına bakıldığında, bu tip korunaklı, dışa kapalı siteler genelde şehir merkezi dışında sıkça görülmektedir. Şehir merkezinden ve sosyal aktivitelerden uzak olmasından dolayı bu sitelerde insanların rahatlayabileceği ve çeşitli aktivitelerde bulanabileceği alanları oluşturmak, bu sitelerde bulunan gayrimenkullerin satışı için bir gereklilik arz ediyor. Dolayısıyla bina blokların ortak bir alanında çeşitli sosyal ve spor ile ilgili alanlar oluşturulurken, rahatlama amaçlı açık/kapalı yüzme havuzlar, spa ve saunalar da yapılıyor. İlave olarak lüks konutların içinde de özel saunalar inşa edildiğini görüyoruz. Yapılan çok sayıdaki konut itibariyle de havuz sektörüne ilgi artmış, bunun neticesinde de havuz sektörü talebe cevap verebilmek adına çok çeşitli alternatifler sunabilecek hale gelmiştir.
Suyun mimari projeye katkısı nedir?
Mimarlık var olduğundan beri suyla birlikteliği sürmüştür. Sudan ayrı bir yapı düşünemeyiz. Suyu yapının odağına yerleştirmek ise bambaşka bir katkı sağlar.
Su mimari bir projeye en etkili şekilde katkıda bulunan baş unsurlar arasındadır. Su hayattır, ferahlıktır, zenginliktir; kimi zaman serinletir, kimi zaman dinlendirir, kimi zaman hem bedensel, hem zihinsel olarak arındırır. Bu nedenledir ki, mimarlık var olduğundan beri suyla birlikteliği sürmüştür. Sudan ayrı bir yapı düşünemeyiz. Suyu yapının odağına yerleştirmek ise bambaşka bir katkı sağlar. Daha yüzlerce yıl, hatta sonsuza kadar suyla tasarlamayı diliyorum. Bunun için de lütfen suya saygılı olalım.
Teknolojik anlamda sıra dışı yüzme havuzu projelerini hayata geçirmek mümkün. Türkiye’de tasarımsal, sıra dışı projeler de ilgi görüyor mu? Mesela bir gökdelenin çatısına yüzme havuzu inşa etme fikrine nasıl bir yaklaşım sergileniyor?
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmamamız lazım. Bu nedenle özellikle riskli bölgelerde inşa edilecek yüksek yapılarda havuzların özellikle çatıya konulabilmesi için strüktür açısından gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Günümüz teknolojisi sayesinde özel villa projelerinde, binanın bulunduğu alana bağlı, çevresine ve doğaya uyumlu olacak şekilde bina içi ve dışında çeşitli yüzme havuzları yapılabilmektedir. Yine otel ve rezidans amaçlı yapılarda da geleneksel ve zemin üstü teknolojik havuzlar inşa edilmektedir. Elbette Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmamamız lazım. Bu nedenle özellikle riskli bölgelerde inşa edilecek yüksek yapılarda havuzların özellikle çatıya konulabilmesi için strüktür açısından gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu nedenle gerek yapım teknolojisi ve gerekse maliyet açısından binalara özel değerlendirmek faydalı olacaktır.
Sizin hayalinizde nasıl bir yüzme havuzu projesi var?
Her şeyden önce sağlıkla yüzebildiğim bir yüzme havuzu. Hayalimdeki havuzun formu ruh halime göre değişkenlik gösterecektir, bu nedenle bu konuda çok sabit fikirli değilim. Ancak olmazsa olmaz özelliği çevreci teknolojilerin kullanılarak yapıldığı, hijyenik şartların doğala yakın yöntemlerle sağlandığı, insana ve doğaya zarar vermeyen bir havuz olması. Hatta kendi kendini arıtabilen, yenilenebilen biyolojik bir gölet… Su bitkileri ve su canlıları ile birlikte yüzebildiğim bir havuz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bir Afrikalı atasözü diyor ki; “Bizler Dünyanın sahibi değiliz, torunlarımız için doğayı korumakla yükümlü emanetçileriz”. Ne yaparsak yapalım, bunu aklımızdan çıkarmayalım. Bugün sahip olduklarımızı gelecek nesillere daha iyi aktarmanın yollarını aramalıyız. Bunun için kişisel konforumuzdan, maddi kazançlarımızdan özveride bulunmamız gerekecek, ama bunu yapmak zorundayız. Mimarlar olarak bu konuda bize çok büyük görevler düşüyor. Ama inanıyorum, başaracağız…
Bir cevap yazın