Biyolojik Havuzlar Bir Bebeğin Büyümesi Gibidir
Bitkilerle yüzme havuzlarının bir araya gelerek size doğal bir gölde yüzüyormuş hissi uyandıran biyolojik havuzlarla ilgili yaptığı araştırmalarla dikkat çeken Peyzaj Yüksek Mimarı Şükran Ayalp ile le Havuz&Sauna Dergisi’nde bir araya geldik. Yaptığımız röportajda biyolojik havuzları çeşitli yönleriyle ele aldık.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1986 yılında peyzaj mimarlığı bölümünden mezun oldum. İlerleyen yıllarda çalışma hayatının içine girdim. Hayatımda büyük bir yön değişikliği yapan şey Olimpik Havuzculuk’tan Hasan Tahsin Dedeoğlu ile tanışmam oldu. Yıllar boyu Olimpik Havuzculuk’ta çalıştım ve orada çok şey öğrendim. Bu süreçte kendimi bitkilerden de ayrı tutamadım. Bitkilerle uğraşmak, onlarla ilgili araştırma yapmak, hem benim ana mesleğim hem de hobim gibi olmuştu. İkisini hep bir arada yürüttüm. O nedenle işten eve geldiğimde de elime kitaplarımı alıyor, bitkilerle ilgili araştırmalar yapıyordum. Havuzlarla bitkileri bir araya getirme konusu da çok dikkatimi çekmeye başlamıştı. O dönemlerde yeni yeni çıkan bir takım çevreci akımlar vardı. Ondan etkilenerek biyolojik havuzlarla ilgili bir makale hazırlamıştım. Çalışmam Peyzaj Mimarları Odası’nın dergisinde yayınlandı. Olimpik Havuzculuk’tan emekli oldum. Şimdi başka bir firmada peyzaj mimarlığına devam ediyorum.
Bitkilerle havuzu bir araya getirme fikri nasıl doğdu? Özellikle biyolojik havuzlar konusunda yaptığınız çalışmalar dikkat çekiyor. Biyolojik havuzları neden önemsiyorsunuz?
1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’de çevre ve yoğun bir villa yapımı, sosyo – ekonomik düzeyi yüksek kişilere hitap eden yeni yapılar hareketi başladı. Burada havuzlar çok daha ön plana çıkıyordu. Bir araştırma yaptığım sırada dış ülkelerde yapılmış olan biyolojik havuzlarla ilgili yazılara rastladım ve çok hoşuma gitti. Çünkü o zamana kadar düşünmediğim, hem bitkiyi, hem havuzu kaynaştıran bir konuydu. Çalışmam da bu şekilde başladı.
Biyolojik havuz ne demek? Bu havuzlar da kullanım alanlarına göre gerek kurulum gerekse işletme amacı doğrultusunda değişiklik gösteriyor mu?
Biyolojik havuzlar, kimyasal arıtıcıların kullanılmadığı havuzlardır. Biliyorsunuz, pencerenin kenarına bir bardak su koyun, içerisine su doldurun, bir hafta içerisinde yosunlaşma başlar. Yosun, aslında hayatın güzel bir ürünüdür. Ama yüzerken suyun içinde o yosunu istemeyiz. Yani birbiriyle tezat bir durum. Dolayısıyla bizim yosundan kurtulmamız gerekiyor. Tabi yıllar boyu yapılan havuzlarda en iyi çare olarak klor kullanılmış. Bunun dışında başka yöntemler de var ama her biri kimyasal yöntem. Sadece yosun değil; havuzun içinde başka sorunları çözmek için de kimyasal kullanılıyor. Bu kimyasalların kullanım amaçlarından biri, suyun PH dengesini sağlamak. Yüzdüğümüz suyun bir PH değeri var. PH değeri sıfırdan 14’e kadar artar. Artan kısım baz, düşük kısım asittir. Yedi ise nötr değerdir Yüzdüğümüz havuzlardaki PH değerinin yedi civarında olması gerekir. O değeri tutturduğunuzda havuzdan daha iyi randıman alırsınız ve yosunlaşmayla mücadele ederken sarfiyat da azalır. Kimyasallarına ihtiyaç duyulmasının bir diğer sebebi de suyun sertlik değerini belirlemek. Sertlik değeri yüksek su, cihazlara zarar verebilir Bunu önlemek için suyun sertlik değerini ayarlayabileceğimiz kimyasallar mevcut.
Veya havuz içindeki bir takım katı atıkları topaklayarak bir araya getiren ve temizliği kolaylaştıran bazı kimyasallar da havuzlarda kullanılır. Sonuçta havuzun bizim hijyenik yapımıza uygun hale gelmesi için kimyasal kullanmak gerekiyor. Biyolojik havuzlar yaparak aslında, doğayı taklit ederek arıtma, hijyen sağlama ve dezenfeksiyon için kimyasallar kullanmak yerine bitkilerden yararlanarak, yüzdüğünüz o doğal göller gibi, doğal bir yüzme havuzu yaratıyoruz.
Bitkiler o kadar şahane canlılar ki; hareket edemeseler de yaşayan varlıklar ve dünyaya çok şey katıyorlar. Oksijen veriyorlar, kökleriyle topraktan aldıkları organik maddeleri yararlı hale getiriyorlar. Bitkiler üretici, aynı zamanda bağlayıcıdır. Burada da havuzun içinde bizim rahatsız olduğumuz her türlü zararlı maddeyi veya yosunlaşmaya neden olan bakteri artışını adeta çekiyor, kendi içinde özümsüyor, ondan sonra da farklı bir madde olarak geri veriyor. Havuzun içinde bizi rahatsız edecek ya da onunla mücadele etmemizi gerektirecek bir duruma gerek kalmıyor.
Türkiye iklimsel koşulları açısından biyolojik havuzların uygulanmasına, kullanılmasına uygun bir ülke mi? Bu havuzların en çok tercih edildiği, kullanıldığı ülkeler hangileri?
Türkiye’de biyolojik havuz yapımı konusunda önemli firmaların ciddi çalışmaları söz konusu. Çalışmaların çoğu biyolojik göletler üzerinden yürütülüyor. Havuz biraz daha sistemli bir çalışma. Bir villanın ya da bir binanın havuzu olabilir. İçinde yüzülebilen biyolojik havuzlar çok farklı çalışma gerektiriyor. Ama kurumsal alanda ya da peyzajda yer alan biyolojik göletlerde insan yüzmüyor. Sadece peyzajın bir parçası, güzel bir mavi görüntü olarak kullanılıyor. İçine insan girmeyince havuzların biyolojik kriterleri de değişiyor.
Geleneksel yüzme havuzu ile doğal havuzun birleşimi olarak kabul ettiğimiz biyolojik yüzme havuzları ülkemizde yeterli ilgiyi görüyor mu? Bu havuzlara olan bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz
Biyolojik havuzların oluşumu ve kullanımı, bir bebeğin doğduktan sonra büyümesi gibidir. Yani biraz zaman alır. Çevremizde bulunan dezenfektanla, kimyasalla çalışan havuzların yapımı ve kullanımı çok hızlıdır. Kimyasal havuzları, havuzların kaba ve ince inşaatı tamamlanmasından sonra anında çalıştırabiliyorken, biyolojik havuzlarda belli bir dengeye ulaşabilmek için aradan bir süre geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla, biyolojik havuzların Türkiye’de pek rağbet görmediğini düşünüyorum. Tabi bir de biyolojik havuzların yeterince tanınırlığı yok. Gerçek anlamda biyolojik yüzme havuzu yapan firma çok az. Göletlerde çalışma oldukça fazla. Çünkü göletler insanlar tarafından yüzme amaçlı kullanılmadığı için kriterleri daha düşük. Göletler tabiatın bir parçası gibi çalışıyor.
Doğal sistemli bir havuzda yüzmekle kimyasal kullanılan geleneksel yüzme havuzlarında yüzmek arasındaki fark nedir?
Şöyle bir fark var; burada insanın hayata bakış açısı önemli. Bir insan yaşamak için şehir hayatını mı ister, yoksa bir kır hayatını mı? Kır hayatını isteyenler biyolojik havuzlardan çok memnun kalacaklardır. Kent hayatı içindeki insanlar ise, daha sert zeminli havuzlarda yüzmeyi tercih edebilir. İnsanların yüzerken, içerisinde vakit geçirirken alacağı keyif de bununla ilintili.
Biyolojik yüzme havuzlarının kullanıcıya ve işletmeye sağladığı konfor şartlarından bahseder misiniz?
Yüzme havuzlarında yosunun önlenmesi için bol miktarda kullanılan klorun kokusu, pek çok kişinin sevmediği, rahatsız edici bulduğu bir kokudur. Klorun ağartıcı özelliği var. Cildi tahriş eder. Gözleri yakar, kızartır. Tabi kişinin ne kadar süre, hangi miktarda klora maruz kaldığı da önemli. Klor kullanılan havuzların kişisel anlamda en büyük zararı bunlardır. Doğal ya da biyolojik havuzlarda klor kokusuyla karşılaşmazsınız. Mayolarda ağarma olmaz. Cildiniz tahriş olmaz. Bazı araştırmalarda klor gazının çocuklarda astımı tetiklediği belirtiliyor. Biyolojik havuzlarda böyle bir durum söz konusu olamaz. İşletme açısından da bakım masrafları azalır. Biyolojik havuzlarda sadece PhosTek filtreye gereksinim duyabilirsiniz. Bunun senede bir değişmesi yeterli.
Biyolojik havuzlar her ortamda, her alanda uygulanabilir mi? Bu havuzların uygulanması için gerekli olan fiziki şartlar nelerdir?
Bu havuzlar keşke bir nehir kenarına yapılsa, yanında su akıntısı olsa… Bu yüzme havuzları için muhteşem bir kaynak olur. Çünkü yüzme havuzuna hareketli, akıntılı bir suyun gelişi, suyun oksijenini artırır. Oksijen bizim en büyük yardımcımız. Zaten bitkileri de oksijen ürettikleri için yanımıza çağırıyoruz. O nedenle biyolojik havuzların nehir çevrelerinde veya bir dere, su kaynağının yakınında uygulanması harika olur. Bu yoksa bile biyolojik havuzun kenarında bir şelale sistemi kurarak, bir yerden su akıtarak oksijeni artırmak gerekir. Yine gölet sistemlerinde şöyle bir şey vardır; güneşten aldığı sıcaklık nedeniyle su yüzeyinin üst kısmı, alt kısmına nazaran daha sıcaktır. Gece – gündüz sıcaklık farkları sırasında bu ikisi arasında bir hareket meydana gelir. Bir de sıcak olan kısımda oksijen her zaman fazladır, serin olan kısımda azdır. Suyun kendi içindeki bu hareket alttaki yoğun olan tabakanın üste çıkıp oksijen almasını sağlar. Bu çok doğal. Limnolojinin esası da budur. Bitkiler de zemindeki bir takım bakterileri, zararlı mikropları yapılarında bulundurdukları fitoplankton ve zooplanktonlardan alır ve absorbe ederler. Sonra da zararsız hale getirirler. Oksijen, sıcaklık, bir de bitkiler önemli…
Doğal sistemli havuzlarda peyzaj mimarlığı uygulamaları da ayrı bir önem taşıyor. Burada dikkate alınması gereken esaslar nelerdir?
Burada havuzu peyzajla birlikte düşünüyorsunuz. O nedenle demin bahsettiğim “Şehir hayatını seven insanların havuzu farklıdır” tezim de belirttiğim gibi farklılaşan yaklaşımların birinde sert zeminli havuz diğerinde, doğal bir bitki örtüsüyle kaynaşmış havuz söz konusu… Biri hard lanscape diğeri soft lanscape…
Biyolojik havuzların muhteşem bir manzara güzelliği var. Burada, yüzme havuzunun bir tarafını regenerasyon (yenilenme) havuzu olarak inşa ediyorsunuz. Bitkileri buraya dikiyorsunuz. Havuzun yaklaşık üçte biri kadar bir alanı regenerasyon alanı olarak hesap edebilirsiniz. Regenerasyon havuzu, içinde su olan, aynı zamanda da bitkilerin yetiştiği bir havuzdur. Havuzunuzun derinliği 1.40 metre ise regenerasyon havuzunda en derin noktası genelde 1 metreden başlayıp eğimli bir şekilde sıfır noktasına kadar eğimle yükselen, içi çakılla, dere kumuyla doldurulmuş bir bitki yatağıdır. Dolayısıyla regenerasyon havuzundaki doğal zemin malzemesi filtre görevi yaparak havuzu temizler. Tabiattaki filtreleme gibi. Toprağın içinden geçen suyun filtrelenmesi gibi… Bitkiler de oraya gelmiş zararlı maddeleri kökleriyle tutarlar. Ondan sonra o su temizlenmiş olarak alttan bir pompa yardımıyla emilir ve yüzme havuzuna ve regenerasyon havuzuna geri verilir. Emilim sırasında PhosTec filtreyi de kullanabilirsiniz.
Havuz kenarındaki bitkiler için de zaman zaman uzman desteği almak gerekiyor mu?
Uzman desteği gerekiyor; bir kere bitkileri tanımak şart. Regenerasyon havuzu dediğimiz bitki havuzunda kullanılan bitkilerin bataklık bitkileri (higrofit) ve su bitkileri (hidrofit) olması gerekir. Siz bu bitkilerin ne olduğunu ve özelliklerini bilmiyorsanız yanlış uygulamalara gidebilirsiniz. Dolayısıyla burada bitki bilimi devreye giriyor. Ayrıca çok istilacı türlerin olmaması gerekir. Bambu gibi bazı türler vardır ki; sulak yeri severler ve öyle bir yayılırlar ki istenmeyen özellik yaratır. Bazı kriterler burada devreye girecek, o bitkileri tanıyacaksınız ve müdahalenizi de ona göre yapacaksınız. Çok fazla bir bitki yoğunluğu da istenmez. Suyun yer yer görünmesi gerekir.
Her geçen gün gelişen havuz sektörü içerisinde biyolojik havuzların yerini nerede görüyorsunuz? Gelecekte biyolojik havuzların daha da yaygınlaşacağını düşünüyor musunuz? Bu konuda farkındalık yaratmak adına neler yapılabilir?
Sayıları tabi ki artacaktır. Ama benim bu anlamda daha farklı endişelerim var. İklim krizi, küresel ısınma deniyor. Böyle giderse önümüzdeki dönemde havuzları bile düşünemeyecek hale gelme tehlikemiz var. Çevreye duyarlılığımız artsa bile önceliklerimiz değişecek endişesi taşıyorum. Bizim iklim krizini hesap etmemiz gerekiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bağlantılı bir danışmanlık görevi yapıyorsunuz. Kamuda peyzaj çalışmalarının insanlar üzerindeki etkisi size göre nedir?
Kamusal olarak yapılan alanlar, parklar büyük bir ihtiyacı karşılamakta. Ama sık sık revizyon yapılıyor. Bir park bir kere yapılmalı, ufak bakımlarla yıllarca kendini devam ettirmeli. Türkiye’de bu alanlar ne yazık ki her geçen gün yeniden yapılan bir takım müteahhitlik çalışmalarıyla devamlı değişmekte. Ayrıca peyzajda ortaya çıkan bazı inovasyon çalışmaları var; vertical garden gibi. Bunlara düşey bahçe veya yeşil duvar da deniyor. Bu uygulamalara başından beri karşıyım. Bunların bakım masrafları çok fazla. Yapım masrafları da öyle. Buraya yapılacak harcamalarla ülkenin başka bir sorununa el atılabilir. Mesela bir resim heykel müzesinin girişindeki duvar yüzeyine böyle bir çalışma yapabilirsiniz ama karayollarında uzun, yüksek duvarlar boyunca bunları yapmak gerçekten israf. Neyse ki yeni yönetim, düşey bahçe uygulamasını kaldırarak yerine boyalı duvar uygulamak gibi güzel bir karar aldı.
Bir cevap yazın