Gazi Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. H. Ahmet Pekel, başarılarla dolu bir hayatın örnek alınası eğitimcisi… Ortaokul yıllarında sporla tanışan Prof. Dr. H. Ahmet Pekel, sporu hayatının her alanına entegre ediyor ve başarılı bir sporcu olarak başladığı kariyerinde antrenörlük, akademisyenlik ve yöneticilik de yapıyor. Prof. Dr. H. Ahmet Pekel, Havuz & Sauna dergisine özel gerçekleştirdiğimiz röportajımızda hem meslek hayatına hem de yüzme sporuna dair önemli bilgiler verdi. Yüzme sporunun uzun vadede planlanması gerektiğini söyleyen Pekel, sürdürülebilir başarıya planlı çalışma sonucu ulaşılabileceğini de sözlerine ekliyor.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
15 Temmuz 1973 yılında Almanya’da dünyaya geldim ve 7 yaşında Türkiye’ye döndüm. Sporla ilk tanışmam ortaokul yıllarımda oldu. Hemen her çocuğun spora yönlendirilmesinde önemli bir yeri olan Beden Eğitimi öğretmenim Gülden Saban, özverisi ve disipliniyle bizlere spor sevgisini aşıladı. 1987 yılı yaz ayında Askeri Liseler giriş sınavında başarılı olarak İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’ne girdim. Orada da Beden Eğitimi öğretmenim Barış Sunay’ın yönlendirmesiyle atletizm takımına girmek istedim ama çeşitli nedenlerle takıma giremedim. Barış binbaşı ders öğretmenlerimle bire bir görüşmeler yaptı, desteklenmemi istedi ve ancak lise ikinci sınıfın başında atletizm takımıyla antrenmanlara başlayabildim.
İlk başarımı dört ay sonra elde ettim. Ege’nin incisi güzel İzmir’de bulunan o zamanların tek kapalı atletizm pistinde Uzun Atlama Yıldız Erkekler kategorisinde ilk Türkiye Şampiyonluğu madalyamı taktım. Ardından birçok başarıyı 100m ve 200m başta olmak üzere 4x100m ve 4x400m bayrak yarışmalarında yakalama şansım oldu. 1991 yılı yaz aylarında Hava Harp Okulu’na giriş için yapılan pilotaj muayenelerinde göz taramasında onay alamadığım için Ankara’ya Kara Harp Okulu’nda eğitimime devam ettim. Atletizmin saygın antrenörlerinden binbaşı Güner Güngör ile aynı çatı altında başarıya koşmak benim için özel bir şanstı. Güner hocam sayesinde başarılarımı artırdım. 1992 yılında kendisine ait olan 100m ve 200 m Gençler Türkiye rekorunu kırdığım günün sevinci hâlâ gözlerimin önündedir. Artık bir yol ayrımına gelmiştim. Spordaki başarılarımın ardından kariyerime akademik olarak devam etmeye karar verdim ve 1995 yılında şanlı ordumun üniformasını çıkararak ordudan ayrıldım.
Aynı yıl dünya şampiyonasında tanıştığım Alman antrenörüm Walter Abmayr ve 96 Atlanta Olimpiyatları’na hazırlanan altı Afrikalı elit kısa mesafeci ile antrenman yapmak ve dil eğitimi almak için Almanya’nın Heidelberg kentine gittim. 100m ve 200m de en iyi performansımı da orada elde ettim. Dil eğitimi sonrası Heidelberg Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Yetenek sınavını kazandım. Ancak üniversite denkliğini sağlayamadığım için dört yıllık Türkiye’de eğitim almam gerektiğini, sonrasında lisansüstü eğitime devam edebileceğimi bildirdiler.
Mezunu ve mensubu olmanın onuru
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’in adını taşıyan köklü üniversitemizde eğitim almak için 1996 yılında kayıt yaptırıp devam edemediğim o yıllardaki adıyla Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda (BESYO) 1997 yılında eğitime başladım. 2000 yılında son sınıfta Almanya’ya dönüş için hazırlık yaparken, İzmir’de yapılan Üniversitelerarası Türkiye Şampiyonası’nda BESYO’da atletizmden sorumlu Dr. Metin Demir ve Dr. Mansur Onay hocam yarışmalar esnasında beni yanlarına çağırdı ve hayatıma yeni bir yön verecek teklifi yaptılar. Almanya’ya gitmek için hazırlık yaptığımı bilen hocalarım kendi üniversitemde hizmet etmem için asistanlık teklifinde bulundular. Tam beş yıl önce üniformamı çıkarırken verdiğim sözün ilk basamağındaydım. Almanya defterini kapatıp, 2000 yılında aynı üniversitede yüksek lisans eğitimime başladım. 2002 yılında da Araştırma Görevlisi olarak göreve başladığım BESYO’da mezunu olduğum kurumun mensubu olma onurunu yaşadım. 2003 yılında Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde başladığım doktora çalışmam 2007 yılında sona erdi. Aynı yıl ben Öğretim Görevlisi kadrosunu alırken, saygıdeğer iki hocam da emekli oldular. Adeta “Artık bayrak sende” der gibi. 2015 yılında Doçent, 2020 yılında da Antrenman ve Hareket Bilimleri Anabilim Dalında Profesör unvanını aldım. Sporun akademik boyutuna bugüne kadar verdiğim bilimsel destek, bundan sonra da olanca hızıyla devam edecek.
Akademik görevlerimin yanında yöneticilik görevleri de kurumuma hizmette gururla taşıdığım sorumlulukların başında geliyor. 2012 yılında Antrenörlük Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcılığı ile başlayan yöneticilik sürecim, 2015 yılında Yüksek Okul Müdür Yardımcılığı ile devam etti. 2016 yılında öğrenci topluluklarından sorumlu rektör danışmanı olarak aldığım görevimi geçtiğimiz ağustos ayına kadar devam ettirdim. 2019-2020 yılları arasında da Spor Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevinde bulundum.
Bölge Şampiyonluğu’ndan Türkiye rekorlarına ulaşan başarı hikâyeleri
Yeni bir milenyuma girerken 2000 yılında tamamladığım faal spor hayatımdan iki yıl sonra atletizmde altyapı antrenörlüğüne başladım. Başkentimizin çeşitli bölgelerindeki çocukları atletizme kazandırmak için yaklaşık yirmi okuldan yetenek taraması ve yönlendirmesi projem başladı. Önceleri bölge şampiyonluğu ile başlayan başarılar sonra Türkiye Şampiyonluğu’na ardından Türkiye rekorlarına kadar ulaştı. Balkanlarda Şampiyonluk kovalayan sporcularımız 2013 yılında Akdeniz Oyunları’nda madalya kazandılar. 2015 yılında doçentlik sürecim başladıktan sonra faal antrenörlük hayatımın sona ermesini gerektiğini düşünerek kronometreyi bıraktım. Ancak Tokyo Olimpiyat Oyunları sonrası Modern Pentatlon Federasyonu başkanımızı Doç. Dr. Veli Ozan Çakır beyin ısrarı ile milli takımlarda büyük başarılara imza atan sporcularımız İlke Özyüksel, Sıdal Aslan ve Buğra Ünal’ın antrenman planlamasından sorumlu olarak geçtiğimiz Eylül ayında yeniden antrenörlüğe başladım.
Antrenörlük dışındaki ilk görevime 2004 yılında davet edildiğim Türkiye Atletizm Federasyonu Eğitim kurulu üyeliği ile başladım. Antrenör eğitimi başarılı sporcu yetiştirilmesinin en önemli anahtarıdır. Eğitim kurulu görevim çeşitli aralıklarla 2015 yılına kadar sürdü. 2008-2010 yılları arasında yine Türkiye Atletizm Federasyonu’nun Kısa Mesafelerden sorumlu teknik kurul üyesi olarak görev aldım. 2010 yılında Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Atletizm Teknik Kurul üyeliğine seçildim. Bu görevim spor alanında halihazırda devam eden tek görevim. Zira konu üniversite ile ilgili olduğu için üniversite gençliğine her alanda hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Birçoğunda antrenör olarak görev aldığım kırktan fazla ülkeyi ziyaretimdeki deneyim yıllar sonra branşıma farklı bir hizmet sunabileceğim görev bilinciyle buluştu. Eski adı Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) yeni adı Dünya Atletizmi (World Athletics-WA) olan ve dünyadaki en fazla üye ülkeye sahip federasyonlardan oluşan WA’nın 2010 yılında eğitim verdiği CECS-1 (1. Kademe Antrenör Eğitimi Eğiticisi) belgesine sahip Türkiye’deki sekiz eğitmenden biri olma onurunu yaşadım.
2016 yılında ise Dünya Üniversite Spor Birliği (FİSU), atletizmin bir kanadı olan Kros branşında teknik delege olarak iki kişilik komiteye beni davet etti. Bu görevi, ülkem adına uluslararası arenada gururla taşıdığım bayrağımızla çıkabileceğim basamakların en üst seviyesi olarak niteleyebilirim.
Atletizmin kulvarı benim için bir hayat sahnesinden farklı değildir. Bulunduğum kurumu ve çevremdekileri başarıya yönlendirebileceğim her kulvar, sonunda bir hedef varsa koşmaya değerdir. |
Çocukların spora yönlendirilmesi konusunda yaptığınız çalışmaları dikkatle takip ediyoruz. Bu konuda ülke olarak yeterli bilgi ve bilince sahip miyiz?
Sayıları on sekiz milyona yaklaşan genç nüfusumuz ve bunun yarısına yakın çocuk nüfusumuz ile birçok alanda olduğu gibi sporda da büyük bir potansiyele sahibiz. Ancak bu potansiyeli doğru kullandığımız söylenemez. Sporu, her şeyden önce eğitimin bir parçası olarak görmeliyiz ve eğitim basamaklarına, sosyal, edebiyat, fen gibi kavramlar kadar sanat ve sporu da dâhil etmeliyiz. Zira “Çok Yönlü Zekâ” olarak adlandırılan olgu, eğitim bilimcilere göre kişinin edebiyat, matematik, sosyal vb. zekâ olgusu gibi “kinestetik zekâ” olarak bilinen ve sportif yeteneğe yatkınlık olarak ifade edilebilecek bir kavramdır. Eğitimin öncelikli olarak ailede başladığını hepimiz biliyoruz. Spor da bu süreçte ailenin çocuğa verebileceği imkânlar doğrultusundaki şans faktörlerinden biri. Ancak bir kültür olarak değerlendirilen sporun ülkemizdeki yansıması ebeveynler açısından bakıldığında çoğunlukla futbol başta olmak üzere birkaç branştan ibaret. Bu durum çocuklarımızı spora yönlendirme konusunda ailelerin yetersiz kaldığına işaret ediyor.
“Teknolojinin gelişimiyle birlikte fiziksel aktiviteden yoksun olmak birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor”
Sağlık ve sosyal gelişim için son derece önemli bir olguya sahip olan spor faaliyetleri çocuğun “Temel Hareket Becerileri” kapsamında birçok beceriyi edinerek yaşamı boyunca kullanabilmesi ve bunu spor faaliyetleri aracılığı ile “Fiziksel Aktivite” temelli olarak sürdürmesi yaşlılıkta “Kaliteli Yaşam” unsurlarına varan boyuta kadar önem arz etmektedir. Teknolojinin gelişimi ile hareketsiz yaşamın pençesine düşen toplumlarda fiziksel aktiviteden yoksun olmak uzun vadede birçok sağlık sorununu beraberinde getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) pandemi öncesi son yaptığı açıklamada “Daha uzun bir yaşama sahibiz ama daha kaliteli bir yaşama sahip değiliz” diyerek kaliteli yaşamın önemini vurguladı. Bunun en büyük nedenlerinden biri de dünya toplumunun her geçen gün daha az hareket eden bir yapıya bürünmesidir. Bunun sonucunda da uzun vadede kalp, dolaşım sistemi başta olmak üzere birçok hastalıkla karşı karşıya kalınmaktadır.
Diğer yandan çocuğun sosyal gelişimi için önemli bir unsur olan spor, küçük yaşta verilen birçok uygulama ile çocuğun birey olarak gruba uyum sağlamasındaki önemli bir basamaktır. Evde çocuk, okulda öğrenci kimliği ile hayata adım atan çocuk, spor faaliyetlerine dâhil olması sonucu farklı bir kimlik sahibi olarak arkadaş çevresi, akran etkisi vb. olgularla sosyal gelişimine önemli katkılar sunabilmektedir.
“Spor faaliyetleri aracılığıyla gelişen bir başka olgu da ahlaki gelişimdir”
Uygulamaları kural bilgisi ile öğrenen çocuklar kazananı alkışlama, kaybedeni teselli gibi kavramları bizzat yaşayarak öğrenecekler ve gelecekteki taraftarlık yapı taşlarını inşa edeceklerdir. Bununla birlikte olimpizmin içerisinde yer alan fair-play, rakibe saygı vb. kavramları ancak sportif uygulamalar ile öğreneceklerdir.
“Yüzme, postür ve kas gibi birçok fiziksel unsurun gelişiminde önemli bir spordur”
Yüzme sporu ve Türkiye yüzmesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Yüzme sporu, atletizm ve jimnastik sporuyla birlikte üç temel spor branşından biridir. Çocuğun fiziksel gelişimi için 4-5 yaşından itibaren önce oyunla daha sonra branş eğitimi ile ele alınması gereken bu spor postür gelişiminden kas gelişimine kadar birçok fiziksel unsurun gelişiminde önemli bir spordur. Erken dönemde her çocuğun öğrenmesi gereken yüzme sporu, hayatımız boyunca her dönemde uygulamalara dâhil edebileceğimiz bir spor branşı olduğu için diğer branşlara göre daha çok ön plana çıkmaktadır. Sportif yeteneği olan çocukların çeşitli branşlara yönlendirilmesinden önce de yüzme, jimnastik ve atletizm sporları ön planda yer almaktadır. Konuya performans açısından bakıldığında Olimpiyat Oyunları’nda dağıtılan yaklaşık dokuz yüz madalyanın en fazla madalya sayısına sahip olan ikinci sporudur.
Türkiye’de yüzme sporu son yıllarda ivme kazanmış olsa da bu ivme yeterli değildir. Nüfus oranına göre yüzme havuzu ve antrenör sayısına bakıldığında tüm toplumun yüzme tekniklerinden en az birini öğrenebileceği şansı yakalamak kolay görünmemektedir. O nedenle, coğrafik şartları göz önünde bulundurarak daha fazla kapalı veya açık yüzme havuzlarını toplumla buluşturmak eğitim açısından fayda sağlayacaktır. Bunu yapmadığımız takdirde “Üç tarafımız denizlerle çevrili” düşüncesi hiçbir zaman bizi başarıya taşıyan bir düşünce olamayacaktır. Yakın ülkelerden Macaristan’ın herhangi bir denizle sınırı yok ancak yüzme başta olmak üzere yüzme branşının olduğu diğer branşlardaki uluslararası başarılarına sürekli şahit olmaktayız.
Yüzme sporunun önemi sizce nedir? Spor kulüplerinin yüzme sporuna verdiği önemi yeterli buluyor musunuz? Yüzmek diğer spor dallarını da besleyen bir aktivite olarak düşünülebilir mi?
Spor kulüpleri yüzme branşına önem veriyor olsa da bu çoğunlukla alt yapı çalışmaları şeklinde seyretmektedir. Bu durum başarı basamakları göz önüne alındığında maalesef üzücüdür. Dünya ülkelerinin geneline bakıldığında sporda gelişmiş ülkeler yüzme ve jimnastik eğitimini tüm okul eğitim müfredatlarıyla birleştirmekle birlikte, yüzme spor alt yapısını performans basamaklarıyla bütün olarak ele almaktadır. Bu nedenle başarı çıtası gerek ulusal gerek uluslararası açıdan süreklilik arz etmektedir. Ülkemizde ise havuz imkânlarının yeterli olduğu bölgelerde alt yapı çalışmaları ortalamanın üzerinde seyrederken “performans eğitimi” denilen daha üst basamaklar büyük darbe almaktadır. Literatürde İngilizce tabiri ile “way out” (çıkış, bırakma) ve “burn out” (tükenmişlik sendromu) olarak adlandırılan iki nedenden dolayı özellikle alt yapıda olması gerekenden çok büyük oranda çocuk özellikle yüzme sporu olmak üzere birçok spor branşını bırakmaktadır.
Yüzmek daha önce de belirttiğim gibi birçok spor branşının alt yapısını oluşturan üç temel spor branşından biridir. O nedenle yüzme sporuna başlayan bir çocuk mutlaka yüzücü olacak diye bir kural yoktur. Konuya sportif yetenek açısından bakacak olursak, yüzme sporu ile uğraşan çocukların gelecekte başarılı olabilecekleri bir spor branşı için spor temelini yüzme sporu sayesinde atıyor denilebilir.
Ülkemizdeki yüzme havuzlarının yaygınlığı, erişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ülkemizde yüzme havuzu yaygınlığı benim düşünceme göre oranlara göre kıyaslanmalı. Yetersiz olduğunu düşündüğüm bu rakamların artırılması için yerleşim yerleri ve coğrafik şartlara göre iyi bir plan dahilinde ve eğitim ile antrenman havuzlarının hayata geçirildiği bir yapıda kurgulanıp hayata geçirilmeli. Yüzme sporunun her yaş için birincil ve zaman zaman hayati bir spor olmasından hareketle yüzme sporunun öncelikle herkes için planlanarak niceliğe hitap eden eğitiminin tüm topluma yansıması sağlanmalıdır. Özellikle kalabalık ve yüzölçümü büyük olan İstanbul gibi illerde yüzme havuzlarının yakın bölgelerde olması için planlama şehrin özel idare, belediye, spor birimi arasında koordine edilirken, eğitim kurumlarının da beden eğitimi ve spor faaliyetlerinde kullanabileceği yakınlıkta olması sağlanmalıdır.
Diğer taraftan sadece havuz yapmak yeterli değildir. Havuz yönetiminden eğitmenlere hijyen için sorumlu görevlilerden cankurtaranlara kadar iyi bir planlama gerekmektedir.
Çocukların spora yönlendirilmesi, yeteneklerinin keşfedilmesi konusunda aileler nasıl hareket etmeli? Bu konudaki önerileriniz nedir?
Çocukların spora yönlendirilmeden önce fiziksel aktivite olarak neler yapabileceği konusunda ebeveynler olarak farkındalığa sahip olmamız gerekir. Zira spor belirli bir kurallar bütünü ve rekabeti kapsar. Ancak fiziksel aktivite biraz daha farklıdır. O nedenle anaokulu çağından itibaren jimnastik ve yüzme ile başlayan spor okulu çalışmaları çocukların sportif hareketler ile sağlıklı geleceklerine önemli bir ışık tutar. Sonrasında ilk öğretim çağına gelen çocuğumuzu atletizmin çocuk eğitim programlarına dâhil ederek yeteneği varsa bu branşlardan birine, bu branşlarda devam etmesi tavsiye edilmiyorsa en az bir takım ve bir ferdi spor branş eğitimine dâhil olmasını sağlamak gerekir.
Her çocuk her alanda yetenekli olacak diye bir şart yoktur. O nedenle çocuğumuzun yeteneğini keşfedebilmesi için ona fırsat sunmalı ve eğitim kurumlarının dışında spor, sanat vb. alanları da denemesini sağlamalıyız. Çocuğun gelişimi için bizim isteklerimiz değil, onun yeteneklerinin yönlendirmede önemli unsur olduğunun daima farkında olmalıyız. Klasik bir söz vardır “Bir balığa uçmak, ya da bir kuşa yüzmeyi öğretmek” yerine ebeveynler olarak yeteneklerini keşfetmede ve geliştirmede öncü veliler olmalıyız.
“Başarı basamaklarının sağlam atılması için uzun vadeli planlar çerçevesinde çalışılmalı”
Ülkemizde uluslararası çapta başarılara imza atan sporcuların sayısının artması nasıl mümkün?
Bu durum sabır, emek, zaman vb. unsurları gerektiren bir unsur olduğu için kolay değil. Zira ülkemizde genellikle projeler kısa vade üzerine kurgulanıyor. Başarı basamaklarının sağlam adımlarla atılması gerektiği konusu zaman zaman bazı ortamlarda konuşulsa da birkaç yıllık hedefler daima arka planda yer aldığı için uzun vadeli ve sürdürülebilir başarılardan genellikle yoksun kalıyoruz.
Sporda 10 kuralı çok önemlidir. İlköğretime başlayan bir çocuğun üniversite eğitimine başlaması için 12 yıllık bir sürenin geçmesi gerektiği gibi sporda da 6-7 yaşında spor okuluna başlayan bir çocuğun uluslararası başarıya ulaşması en az o kadarlık bir süre gerekir. Gelişim için çeşitli basamaklar vardır. Bunlar:
- Temel Spor Eğitimi
- Branş Eğitimi
- Performans Eğitimi
- Performans
Her basamak en az üç dört yıllık periyodu kapsamaktadır. Sporda gelişmiş ülkeler hazırlıklarını tamamen bu çerçevede sürdürürken, ülkemizde alt yapıda başarılı olan sporcuların daha sonraki süreçte başarılı olamadıklarına şahit oluyoruz. Bu oran dünya ülkelerinde yüzde yirmilerde iken ülkemizde yüzde ikilere kadar düşmektedir.
Bunun birçok nedeni var. En önemli nedenlerden biri de sporda başarının uzun vadede ve sabır gerektiren bir unsur olduğunu bilen yöneticiler ve eğitmenler yetiştirilmesi gerektiğidir. Bir diğer neden ise erken yüklenme diye tabir ettiğimiz olması gereken zamandan önce yapılan ağır antrenman yükünü kaldıramayarak sakatlık vb. durumlardan dolayı spordan uzaklaşan gençlerimizdir. Bir başka neden çocuğun başarılı olabileceği doğru spor branşına yönlendirilememesidir. Eğitim sistemimizin çocukların yetenekleri doğrultusunda yönlendirici bir yapıdan ziyade sadece eğitim müfredatlarına yönelmesi ve bu müfredatta da spor ve sanatın ön planda olamayışı bir başka unsurdur. Bunlar gibi birçok neden birçok araştırma konusu çıkabilir ancak üzerinde durulması gereken konu nasıl bir sistematik geliştireceğimizdir. Dünyada çeşitli ülkelerde uygulanan ve o ülkeye has birçok sistem var. Bu sistemlerin birçoğu bizim yapımıza şu veya bu sebeplerden dolayı uyarlanamaz. Peki ülke yapısına, coğrafik şartlara, kalabalık nüfusa vb. durumlara göre nasıl bir sistem kuracağız? İşte bunun üzerinde çalışıp uzun vadeli projeler üretmek gerekir.
“Sporun kulvarı bitmez, yeter ki siz isteyin”
Aynı zamanda akademisyensiniz. Gençlerin spora bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bakış açısının geliştirilebilmesi için neler yapılabilir?
Gençlerimiz sporu sadece performans amaçlı görüyorlar. Bu durum katılımın zayıflığının yanında spor uygulamalarına maalesef tek yönlü bakış açısından başka bir durum değil. Oysa, spor oldukça farklı çoğulcu faydanın bir araya geldiği amaçlar bütünüdür. Kendi hayatımdan örnek vereyim. Çocuk yaşta başladığım spor faaliyetlerim daha sonra performansa dönüştü. 10 yıllık bir faal spor hayatımdan sonra alt yapı antrenörlüğüne başladım. Daha sonra spora “eğitmen” olarak dâhil oldum. Yetmedi, akademik olarak sporun bilim tarafına yöneldim. Son yıllarda ise sporun bambaşka bir boyutunda öğrencilerimizle sosyal sorumluluk mücadelesi veriyoruz. Doksanlı yıllarda 100m ve 200m koştuğum milli takımlardan yıllar sonra yarı maraton başta olmak üzere birçok yol koşusuna katılarak ihtiyacı olan çocuk ve gençlerimize eğitimleri, sosyal yaşamlarına destek, engelli kardeşlerimize sosyal hayata dahil olabilmeleri için destek oluyoruz. Sporun kulvarı bitmez, yeter ki siz isteyin. Bir yere kadar sporcu unvanınızı koruyabilirsiniz. Ancak bu unvan bittikten sonra başarılı bir sporcu olmasanız dahi başarılı spor yöneticisi, menajer, antrenör, kondisyoner, spor muhabiri, bilim adamı vb. birçok alanda yer alabilirsiniz.
Son olarak neler söyleme istersiniz?
Ebeveynlere çocuklarını mutlaka sporla tanıştırmalarını öneririm. Sağlıklı gelecekleri için çocuklarımızın mutlak surette spor yapmaları gerekmektedir. 4-5 yaşına gelen çocuklarımızı önce yüzme ve jimnastik, akabinde çocuk atletizmi ve takım oyunları olmak üzere sporla yaşama dâhil etmelerini tavsiye ederim.
Büyükler için de bir tavsiyem olacak. Günlük en az 30 dk. olmak üzere haftalık toplamda en az 300 dk. fiziksel aktivite yapmaları DSÖ tarafından ısrarla tavsiye edilmekte. Büyükler için de dahil olabilecekleri spor branşlarından biri her yaşın spor olan yüzme olacaktır. Bunun yanında atletizmde yol koşuları, tenis, kayak, basketbol gibi branşlar sosyal birlikteliği sağlıkla bütünleştiren önemli spor branşlarındandır.
Spor dolu sağlıklı günler temenni ederim.
Bir cevap yazın