İlk izleri Yunan medeniyetinde rastlanan hamamlar, Roma Döneminde merkezi ısıtma yönteminin keşfedilmesiyle kendine özgü tasarımıyla ön plana çıkan önemli mimari yapılar haline geldi. Mimari yapısının yanı sıra halkın sosyalleşmesine aracı olarak da önem kazanan hamamlar, zaman içinde Roma’dan Bizans’a; Bizans’tan Türk devletlerine kadar taşınarak köklü bir kültür oluşturmuş.
Yıkanma, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana vücut ve ruh temizliğinin yanı sıra toplumların sosyalleşmesinde de önemli bir yere sahip oldu. Tarihçiler ve arkeologların kaydettiği bilgilere göre yıkanmak için inşa edilen ilk kapalı mekân olan hamamların geçmişleri Hindistan, Eski Mısır, Antik Ege ve Yunan uygarlıklarına kadar dayanıyor. Dini amaçlarla başlayan yıkanma ve arınma eylemi, hamamların inşa edilmesiyle birlikte günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelmiş. Antik Yunan’da sağlık, spor ve eğlence merkezi işlevi gören hamamlar, Roma döneminde de varlığını sürdürerek bir kültür haline gelmiş.
Romalı Mimar Sergius Orata’nın merkezi ısıtma yöntemini keşfetmesi, Roma hamamlarının kendine özgü bir mimari yapısının ortaya çıkmasına ön ayak olurken etkisini sürdüren hamam kültürü, Roma’dan Bizans’a; Bizans’tan Türk devletlerine kadar taşınmış. Bu yazımızda, Roma döneminden Modern Türkiye tarihine uzanan süreçte hamam kültürünü ele alacağız.
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi Asos Journal’de yayınlanan “Medeniyetler İçinde Hamamın Gelişimi Ve Kültürel Olarak Mekân Analizleri” başlıklı makaleye göre, Türkiye-Suriye sınırı yakınlarındaki Resülayn’da M.Ö. 3. yüzyıla ait şehir kalıntılarında, evlerin içerisinde banyo yapmak için kullanılan özel bölümlerin yer aldığı; Anadolu’da Gaziantep yakınlarında M.Ö. 1200’lerde Geç Hitit dönemine ait hamam kalıntılarına ve Mezopotamya’da Dicle kıyısında M.Ö. 859-824 yılları arasında hüküm sürmüş Asur kralı III. Salmanasar’a ait olduğu saptanan hamamlar keşfedilmiş. Bu keşifler yıkanma kültürünün Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde ne kadar yoğun yaşandığının en somut örneklerini oluşturuyor.
Arkeolojik çalışmalarda farklı tarih aralıklarında bulunan hamam kalıntıları olsa da, günümüz hamamlarına benzer işlev gören, içi ısıtılan, sıcak su akan, daire veya dikdörtgen planlı binaların, yaygın olarak ilk kez M.Ö. 5. yüzyılda Atina’da kullanıldığı kabul ediliyor.
İlk izleri Yunan medeniyetinde rastlanan hamamların gelişimi Roma uygarlığı ile birlikte başlıyor. Roma’da hamam binaları; yüzme havuzu, bahçeler, kütüphaneler ve heykellerin olduğu, spor yarışmalarının yapıldığı, özel günler ve bayramlarda şiirlerin okunup, şarkıların söylendiği büyük bir kompleks özelliğini taşıyordu. Kalıntıları günümüze kadar ulaşan ve 11 hektarlık alanı kapsayan Roma Hamamı Diclaotianus, uygarlık tarihinin en büyük hamamı olarak biliniyor.
İhtişamlı mimarisiyle Roma hamamları
Tarihi belgelere göre, Roma hamamları, özellikle de İmparatorluk hamamlarında çok renkli ve parlak mermerler, girift desenli mozaikleri, alçı süslemeleri, tunçtan parıldayan iç mekân donanımları, ihtişamlı heykellerle donanmış nişler, yüksek, aydınlık tonoz ve kubbeler mimaride ön plana çıkan önemli detayları oluşturmuş. İmparatorun gücünü gösteren ihtişamlı hamam yapılar “Thermae” olarak da adlandırılıyormuş. Roma İmparatoru Caracalla’nın şehrin dışında yaptırdığı Caracalla Hamamı, bu ihtişamı gösteren örneklerden… İdeal Roma kentsel yaşamının simgesi haline gelen hamamların, tapınaklardan sonra en yaygın olan yapı tipiymiş.
Yunanlardan aldıkları teknik bilgiler ve tasarım esinlenmeleri ile tarihin en büyük hamamlarını inşa eden Roma İmparatorluğu, büyüdükçe çok sayıda su kemeri, baraj ve göletler de hamam bünyesine dahil edilmiş, günde 3-4 bin kişinin yıkanabileceği yüzlerce hamam bu şekilde inşa edilmiş. Hamamlar, soyunma odası (Apodyterium) ile başlayarak; ılık, sıcak, soğuk mekânların (Tepidarium, Caldarium, Frigidarium,) bir sıra içinde dizilmesiyle kendini gösteriyormuş.
Soyunduktan sonra, yıkanmaya gelen kişinin ilk durağı orta sıcaklıktaki Tepidarium olurmuş. Tepidarium’a giren kişi burada vücudunu yumuşatıp gevşettikten sonra Caldarium’a giriyormuş. Önceki mekândan daha sıcak olan Caldarium’un içinde sıcak su küvetleri yer alıyormuş. Burada buharlı sıcak hava, vücudun kuruyan bölümlerini nemlendiriyormuş.
Son durakta frigidarium soğuk banyo odasında soğuk su havuzuna dalınır, böylece vücuttaki gözeneklerin kapanması, vücudun güçlenmesi ve enerjinin artması sağlanırmış.
İçe dönük Osmanlı kadınları için önemli bir sosyalleşme alanı Roma imparatorluğunun yıkılmasıyla hamam geleneği, Bizans’ta Roma İmparatorluğu zamanındaki gibi etkili olmasa da devam etmiş. Ancak geleneğini esas sürdüren Türkler olmuş.
Anadolu’ya gelen Türklerin beraberinde getirdikleri yıkanma kültürü, Roma ve Bizans hamam geleneğiyle birleşmiş, İslamiyet’in de öngördüğü temizlik usullerine göre Türk hamamları inşa edilmeye başlamış.
Selçuklu Anadolu Devleti’nin yeni sosyal ve dinsel düzeni içinde, temizliğe hizmet eden hamam, caminin işlevlerini ve ideallerini tamamlayan, destekleyen bir konumdaymış. Sonuç olarak, zenginlerin hamam yaptırmaları, bağışta bulunmaları veya bir cami külliyesi içinde hamamın da yer alması, dinsel bir eylem, bir hayır işi olarak algılanıyormuş. Belirgin kubbeleri, tipik mimarileriyle hamamlar, camilerle birlikte uygarlığın da sembolü olmuş.
Makaleye göre, 1638 yılına gelindiğinde, İstanbul’da Boğaziçi ve uzak semtler dışında 302 umumi ve 14 bin 234 hususi hamam mevcut. Mimar Sinan’ın eserleri olan Ayasofya Hamamı, Çinili Hamam, Çemberlitaş Hamamı, Ortaköy Hamamı, Kılıç Ali Paşa Hamamı, Süleymaniye ve Beyazıt hamamları büyük kubbeli hamam yapılarına örnek…
Osmanlı’da hamamlar, külliye denilen ve bir bütünlük gösteren cami, imaret, kütüphane, medrese gibi yapıların yanında yapıldıkları gibi, tek olarak da inşa ediliyormuş. Vakıf yapısı olan hamamlar, yüzyıllar boyunca gelir getiren mekânlar olarak da korunmuş.
İçe dönük yaşayan Osmanlı toplumunun bir nevi sosyalleştiği hamamlar, insanların yıkanma, temizlenme ve tedavi amaçlı kullanımlarının yanı sıra özellikle perşembe akşamları, bayramlardan önce ve arife gecesi gittikleri bir yermiş. Ayrıca gelin hamamı, damat hamamı, kırk hamamı da gelenekler arasındaymış.
Hamamlar, ev dışı yaşamı kısıtlı olan kadının dışarı çıkması ve eğlenmesi için de bir aracı olmuş. Yirmi kişilik gruplar halinde haftada en az bir defa toplanıp hamama giden kadınlar, dinen temizlenmenin yanında güzelleşmek, sohbet etmek için de hamamları kullanırlarmış. Burada kadınlar vücutlarına bakım yapar, keselenir, saç ve ayak bakımı yapar, saçlarına kına yakar, uzun uzun tarar ve örerlermiş.
Osmanlı Hamamları Beş Bölümden Oluşuyor
Osmanlı hamamları, soyunma bölümü, aralık bölümü, soğukluk bölümü (ılıklık), sıcaklık bölümü (harare) ve ısıtma bölümü (külhan) olarak beşe ayrılıyor.
Soyunma bölümü: Türk hamamlarında en büyük ve ilk hacmi olan bölüm soyunmalık… Osmanlı Hamamlarında bu bölüm, kare veya kareye yakın dikdörtgen planlı bir yapıda olan soyunmalığın duvar kenarlarında taştan veya ahşaptan bir seki üstünde sedir dolaşırmış. Bu sedirlerin altına ayakkabı ve nalınları koymak için küçük nişler yapılmış. Sekilerin gerisindeki duvarlarda da elbise vs. koymak için kemerli duvar nişleri veya dolapları bulunurmuş. Odaya serinlik vermesi için orta kısma fıskiyeli havuz yer alırmış.
Aralık bölümü: Soyunma bölümünden soğukluğa geçiş olarak tanımlanan Aralık bölümü, hem geçit olarak kullanılan hem de kâgir veya ahşap bölmelerle ayrılmış hela ve tıraşlıkları ihtiva eden bir mekânmış. Erken dönem hamamlarının en önemli özelliği olan bu mekânlar zamanla giderek küçülmüş ve 16. yüzyılda yerini tamamen soğukluğa bırakmış. Aralık bölümü tamamen kalktıktan sonra su buharının kaybolmaması için soyunma bölümünden soğukluğa geçilen kapının üzerine yaşmaklı (külah) bir baca yerleştirilmiş.
Soğukluk bölümü (Ilıklık): Roma hamamlarındaki tepidarium’un karşılığı olan soğukluk, genellikle sıcaklığa geçmeden önce ve sıcaklıkta yıkanma işleminden sonra vücudun sıcağa ve soğuğa alışması için kullanılan mekânmış.
Bu bölümde halvetler, dinlenmek ya da masaj için mermer sedirler, tıraşlık ve tuvaletler de bulunurmuş. Soğukluk, soyunma bölümünün duvarına yapışık, bu duvarı kendine uzun kenar alan dikdörtgen formunda tasarlanmış, kubbe veya tonoz ile örtülmüş. Duvar kenarlarında mermer sekiler ve tahtadan oturma yerleri varmış.
Sıcaklık bölümü (Harare): Türk hamamlarının en önemli bölümü olan sıcaklık, kubbeli merkezi bir mekân etrafında aksiyel olarak düzenlenmiş eyvanlar ve köşe halvetlerinden oluşmuş. Yüzyıllar boyunca büyük hamamlarda bu sıcaklık planı uygulanmış. Külhana en yakın hacim olması nedeniyle binanın en sıcak yeri burasıymış. Yıkanma işleminin yapıldığı mekânın ana unsurları, herkesin teker teker yıkandığı kurna başı, üzerine uzanılıp masaj veya kese yaptırılan ve ter atılan göbek taşı ve herkesin yalnız başına yıkandığı, kapıları olmayan küçük hücrelerden oluşan halvettir.
Isıtma bölümü (Külhan): Hamamın altında yer alan bu mekânda ateşten yükselen alev ve duman, mermer zeminin altındaki özel yollardan, duvar içlerinden geçer, tüteklik adı verilen bacadan çıkarmış. Külhandaki ocağın üzerinde sıcak su kazanı, onun da üzerinde soğuk su deposu bulunurmuş. Ocağın dip kısmındaki birkaç kanal, hamamın yıkanma yerinin ortasındaki göbek taşının altına kadar uzanırmış. Ocakta yanan odunların tesirli alev ve dumanları, bu kanallardan göbek taşının altına gidermiş.
Osmanlı hamam mimarisinde sıcaklık bölümünde en çok kullanılan biçim, eski Türk mimarisinden esinlenerek yapılan kare biçimli haça benzeyen, dört eyvanlı, köşelerde halvetler olan planmış. Bu tarzda eyvanlar ve halvetler ana bölmeye göre yükseltilmiş. Bu plan, Türk mimarisinde medreseler ve evlerde de yaygın olarak kullanılmış. Bir diğer biçimse, kubbenin altındaki yuvarlak sıcaklık bölümüne halvet hücrelerinin açıldığı tarzmış. Daha çok kaplıcalarda kullanılan bu plan, Anadolu’daki Roma dönemi kaplıcaları ve hamamlarından esinlenmiş.
Bir cevap yazın